Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Çukurova mucizesi

Perşembe gecesi Türkiye, atv ekranlarındaki Bir Zamanlar Çukurova'ya kilitlendi. Nasıl kilitlenmesin ki? Büyük sevdanın 'has adamı' Yılmaz trafik kazasında öldü. Daha da önemlisi, ömrünün son dakikalarında hayattaki en büyük rakibi hatta can düşmanı Demir ile helalleşti. Bölüm her haliyle sıra dışıydı ve son derece önemli sosyal mesajlar içeriyordu.
Yılmaz, ömrünü adadığı Züleyha ve çocukları ile beraber yeni bir hayata yelken açmaya hazırlanıyordu. Ama derler ya 'İnsan plan yapar, kader kıs kıs güler...' Türkiye'nin o yıllardan bu yıllara değişmeyen makus kaderi 'trafik kazaları' onların da planlarını altüst etti. Ağır yaralı Yılmaz'ın yardımına ilk koşan kişi ise Demir oldu. Onun bu davranışı Fekeli'yi de derinden etkiledi. Yılmaz'ı kaybeden Fekeli, Demir'i tüm Çukurova'ya 'yeni evladı' olarak tanıtmaktan geri durmadı.
İntikamın yerini iyilik, kinin yerini hoşgörü, saplantılı aşkın yerini gerçek sevda alınca Çukurova'nın iklimi de değişti, yeniden Akdeniz oldu. (Sezen'e selam)
Her işte bir hayır vardır derler. İyi ki de öyle oldu. Bu sayede dizi patinaj yapmaktan kurtulup, yeniden ivme kazandı. Hep derim, Romeo ile Juliette'in aşkı kavuşamadıkları için efsane oldu. Bir de ne demiş Aşık Veysel? "Kavuşamamanın adını aşk koymuşlar." Bu ölümle Züleyha - Yılmaz aşkı ölümsüzlüğe ulaştı. Şimdi söz sırası Demir'de... Hepimizin gözü artık onun üzerinde... Bakalım Yeşilçam tarihine altın harflerle yazılan "Sevda ne demek? Emek demek" repliğinin altını doldurabilecek mi?
Bu arada senaryo ekibini de canıgönülden kutluyorum. Vahide Perçin'in (Hünkar) ardından dizinin bir başka önemli karakterini oynayan Uğur Güneş'in ayrılmasına rağmen heyecan, tempo ve cazibe azalacak gibi görünmüyor. Bunun sektördeki adı tek kelime ile mucizedir. Tabii bunda Çukurova'nın 'taşıyıcı kolonu' Kerem Alışık'ın (Fekeli) katkısı da göz ardı edilmemeli.

Son kale düşmesin
Cuma akşamı TRT Belgesel kanalındaki Hastane İstanbul: korona belgeselini izlerken bir kez daha nefessiz kaldım. Zaten en başında dış ses uyarmıştı: "Şimdi derin bir nefes alın çünkü yarım saat boyunca ihtiyacınız olacak." Haklıymış. Bir dahakine yanıma oksijen tüpü alacağım.
Belgesel, Cerrahpaşa'nın Korona hastalarına tahsis edilen Yoğun Bakım Servisi'nde çekilmiş. Hem de sansürsüz, olduğu gibi... Sadece hastaların yüzleri ve görünmemesi gereken yerleri mozaiklenmiş. Zaten belgeseli bu denli çarpıcı kılan da katıksızlığı. Sanki bir köşeden yoğun bakımı izliyormuş gibisiniz.
Belgesel, Cerrahpaşa'nın Korona hastalarına tahsis edilen Yoğun Bakım Servisi'nde çekilmiş. Hem de sansürsüz, olduğu gibi... Sadece hastaların yüzleri ve görünmemesi gereken yerleri mozaiklenmiş. Zaten belgeseli bu denli çarpıcı kılan da katıksızlığı. Sanki bir köşeden yoğun bakımı izliyormuş gibisiniz.
Görüntüler ikinci dalganın başından. Ekim sonu, Kasım başı gibi. Bir doktorun ironik tanımlamasında olduğu gibi servise 'bereket' yağıyor. Ne hastanenin fiziki şartları, ne de doktor ve görevlilerin takati buna karşılık verebilir. Ama öyle bir savaşıyorlar ki... Doktorlar neredeyse mesleklerini bırakmış, iç mimarlık yapıyor. Servise bir yatak, bir sedye daha sığdırabilmek için duvarlar yıkılıyor. Cerrah, başının üzerinden aşırılıp yan odaya götürülen dolabın altında eğilerek operasyonunu sürdürüyor. Servisin sorumlusu Doktor Yalın Dikmen, hem neşteri hem tüpü bağlamak için İngiliz anahtarını aynı ustalıkla kullanıyor. İnsanın içinden bu son kale de düşmesin diye gidip hemen yardım etmek geliyor. Sonra hatırlıyorum ki, onlara yardım etmek için yoğun servise doluşmaya gerek yok. Maske, mesafe, temizlik kurallarını harfiyen uygulayalım yeter.
Ya hastaların hali?.. Onları anlatacak mecalim yok. Boğuluyorlar işte, dahası var mı?..
Önerim net: Bu ibretlik belgesel bir cuma akşamı istisnasız tüm televizyon kanallarında aynı saatte ortak yayınla ekrana getirilsin. Vaka sayısı bir haftada yarı yarıya azalmazsa, ne olayım...

Gaf kürsüsü
Cansu Canan Özgen'in YouTube kanalına konuk olan Prof. İlber Ortaylı yayın bitti sanıp güzel sunucuya "Maşallah şuna bak" deyince sosyal medyanın diline düştü.

Zap'tiye
Aşının önce sağlık çalışanlarına uygulanması bana biraz riskli geliyor. İşler yolunda gitmezse, vay geride kalanların haline...

Ne demiş?
Atv muhabiri, sokakta yatan evsize sordu: "Geceleri bu soğukta uyumak zor olmuyor mu?" Evsiz adamın yanıtı yürek paraladı: "Düşünceler bizi ısıtıyor abi..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA