Birkaç hafta önce Gucci'nin tuhaf erkek kreasyonunu eleştirirken "Merdiven silen temizlikçi kadın gibi" benzetmesinde bulunmuştum. Geçen hafta da okurumuz Tuğba Baycan'ın buna verdiği tepkiyi diye getirmiş, ben de istemeden incitmiş olabileceğim kadınlardan özür dilemiştim.
Ama benim bu kabulleniş ve özrüme, köşemizin müdavimlerinden Mustafa Begeç itiraz etti. İşte mektubu:
"Sayın Yüksel Aytuğ, yazınızda Gucci'nin kıyafetlerine merdiven silen temizlikçi kadınlar yorumunuza gelen okuyucu itirazı ve sizin yanlış anlaşılmamak adına hemen bu itirazı kabullenmenize ben de itiraz ediyorum. 3 ay önce evimize badana yaptık. Boya sıçrar, lekesi çıkmaz diye eskimiş tişört-pantolon giydik. Yok muydu yenisi? Elbette vardı. Ama orada yaptığımız işe uygun kıyafet giydik. Temizlik işlerinde eşim de üzerine çamaşır suyu damladığında kıyafetin rengi atsa dahi üzülmeyeceğimiz eski kıyafetler giyer. Bunda utanılacak bir şey yok. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak için apartmanların merdivenlerini silen kadınlar da kıyafetleri temizlik esnasında kirlenmesin diye eski kıyafet giyerler. İşleri bitince normal kıyafetlerini giyip giderler. Bunda hiçbir kesimi aşağılama, hor görme yoktur ki. Benim annem de temizlikçilik yaptı. Ama o temizliği, düğüne giderken giydiği allı pullu elbiselerle yapmadı. Her yerin ayrı bir kıyafeti vardır. Plaja takım elbise ile gidemezsin. Kayağa şortla gidemezsin. Temizliğe de şık şıkıdım giyinip gidemezsin. Nerede eski var onu giyersin. Tersi komik olurdu zaten. Sizin bir kesimi aşağılamaya çalışmadığınızı uzun süredir sizi takip edip yüreğinizi bilenler bilir. Toplum olarak gereksiz hassaslaştık. Bir komedyen, bir meslek hakkında bir espri yapsın, o meslekteki herkes ayaklanıyor, çabuk özür dilesin diye. Nasrettin Hoca'nın, Bektaşi'nin torunları olarak fazla ciddi ve alınganız. Teşekkürler..."
Bu arada Tuğba Aycan da bir teşekkür mektubu gönderdi:
"Selamlar Yüksel Bey, daha evvel dile getirmiş olduğum eleştiriyi köşenize taşıyıp özrünüzü dile getirdiğiniz için size çok teşekkür ediyorum. Gazetecilik mezunu biri olarak sizi öğrencilik yıllarımdan bu yana takip ettiğimi bilmenizi isterim. Bundan sonra da daima takipçiniz olacağım. Sevgi ve sağlık ile kalın."
Gelin de mutlu olmayın. Bir okur beni eleştiriyor, bir başkası çıkıp beni koruyor, teselli ediyor. Şu ailenin güzelliğine bakar mısınız?
Aklın yolu bir
30 Ekim'de "Tartışma programları virüs saçıyor" başlığıyla yazdığım yazıda bakın ne demişim:
"Görünen köy kılavuz istemez: İnsanların hararetli tartışmalara girip neredeyse ağızlarından köpükler saçarak ve kendilerini kaybederek tartıştığı kapalı mekanlar, bu virüsün yayılmasına ev sahipliği yapıyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum: Stüdyolardaki tartışma programlarına kimse maskesiz çıkmasın. Hatta mümkünse konuşmacıların bulunduğu alanlar cam bölmelerle birbirinden ayrılsın. İki saatlik tartışma programında halkı önlem almadığı için yerden yere vuracaksın. Ama sen maske takmadığın için yanındaki arkadaşına virüs bulaştıracaksın. Oh ne güzel dünya..."
Baktım ki geçen hafta Fatih Altaylı ile beraber tüm program konukları canlı yayında maske takmışlar. İnsanın yazdıklarının işe yaraması ne güzel bir duygu...
Formula 1'i kim yayınlamalı?
Köşemizin vefalı okurlarından Murat Aydın iki hafta önce gerçekleşen ve S Sport kanalından yayınlanan İstanbul'daki Formula 1 yayınıyla ilgili yazmış:
"Hafta sonu gerçekleşen F1 yarışının dünyada 2 milyar kişiye ulaşacağı söylenmişti. Acaba diyorum, Türkiye'de kaç kişiye ulaştı? Uydu antenimde bile kayıtlı olmayan bir kanaldan verilen yarışı sadece NTV'nin özet görüntülerinden izleyebildim. Bir sonraki yayın için ilgililere duyurulur."
Şeref kürsüsü
Kocaeli'de buz gibi suya atlayıp boğulmak üzere olan köpeği kurtaran veteriner Behice Sinem Öcel, hayvanlara zulmün arttığı şu günlerde hepimize ilaç gibi geldi
Zap'tiye
Keşke kamu spotlarında bize öğüt veren doktorlar Hekimoğlu ile Ali Vefa'yı kendi dizilerinde maske takarken görebilseydik...
Ne demiş?
"Öğretmenler işe değil, ders vermeye giderler." (Türkiye Finans'ın Öğretmenler Günü için yayınladığı reklamın harika mesajı)