Dün, 'En büyük özgürlüğümüz adam dövmek' diye yazmıştım. Bugün şiddet dosyasının bir başka boyutunu gözler önüne sereceğim. Aşağıdaki haberleri pazartesi akşamı Show Ana Haber'de saat 19.10 ile 19.30 arasındaki 20 dakikalık saat diliminde izledim.
Ukraynalı top model Çeşme'de dayak yedi.
Eski koca önce eşine, sonra müdahale eden polislere baltayla saldırdı.
Ayağından vurularak yakalanabildi.
Antalya'da bir adam, birlikte yaşadığı kadını döverek öldürdü.
Altınoluk'ta bir minibüs şoförü maske takmaları için uyardığı iki maganda tarafından başından defalarca bıçaklandı.
Sokak ortasında annesini döven ruhsal durumu bozuk genç, çevredeki vatandaşlar tarafından öldüresiye dövüldü.
Hatay'da bir adam eşini ve kızını döverek hastanelik etti.
İstanbul'da bir kadın, kocasının üzerine 2 çaydanlık dolusu kaynar suyu boca edip ağır yaraladı.
Yine İstanbul'da ailesinin uyarılarına aldırmayıp kaçtığı kocasından şiddet gördükten sonra hastanelik olan kadın "Ölmek istemiyorum" diye feryat etti.
Sultanbeyli'de 8 yaşlarındaki iki çocuğun kavgasına büyükler de karıştı. Çocuklardan birinin 14 yaşındaki ağabeyine bir ebeveyn yumruk atıp burnunu kırdı.
Ankara'da yıllardır şiddet gördüğü eşinden kaçıp baba evine sığınan, ancak burada kocasının kurşunlarına hedef olarak öldürülen Emine Yanıkoğlu'nun katilinin ifadesi tüyler ürpertti: "Beni sevmediğini söyleyince öldürdüm..."
Şaşırdınız mı? Hiç şaşırmayın. Bir bu kadarı da haber öncesi bölümde 'dünden kalanlar' olarak yer aldı.
İnsanlar ölüyor, yaralanıyor, darp ediliyor, hakarete uğruyor ve biz bunları akşamları koltuğumuzda sadece 'izlemekle' yetiniyoruz. Tek bir bültende 20 polisiye vaka varsa, bu şiddet eğilimi, kural tanımazlık ve öfke kontrolsüzlüğü en az koronavirüs kadar öncelikli bir yaşamsal sorun olarak görülmeli.
Yukarıdaki tablo sadece Show Ana Haber'e özgü değil. Tüm bültenler aynı durumda. Hele gün boyu her saat başı haber yayınlayan bir haber kanalını izliyorsanız, kendinizi adeta damar yoluyla şiddet alıyormuş gibi hissediyorsunuz. Psikologlar, sosyologlar, hukukçular. eğitimciler, doktorlar, profesörler, fikir önderleri, bürokratlar, siyasiler acil olarak bir çalıştay oluşturup sorunun nedenlerini ortaya koymalı, yok edilmesi için öneriler getirmeli ve bunları hayata geçirmeli.
Şiddet haberleri kadar vahim olan bir başka durum da bunların artık eski deyimle vaka- i adiye'den (sıradan olay) sayılıp kanıksanması.
Ve son bir not: Yukarıdaki dehşetin ve vahşetin resmi geçit yaptığı bültenler hâlâ 'Tüm izleyici' logosuyla yayınlanıyor...
Erdal Özyağcılar evde şampuan yapıp satmış
CNN Türk'te yayınlanan ve benim de konuk olduğum Bir Zamanlar adlı belgeselde Erdal Özyağcılar'ın eşi Güzin Özyağcılar anlattı. 90'lı yıllarda ikisi de İstanbul Şehir Tiyatroları'nda oyunculuk yapıyorlarmış. 24 arkadaşı ile birlikte ikisinin de işine son verilmiş. Tiyatro oyunculuğundan kazanılan para belli. Kısa sürede geçim sıkıntısı baş gösterince Erdal Özyağcılar, evde şampuan yapıp kuaförlere satmaya başlamış.
Bir gün Erdal Özyağcılar bir kuaförde bidondan şişelere şampuan boşaltırken onu iki hanım fark etmiş. Aralarında "O mu değil mi, yok canım olamaz" diye tartışırlarken biri cesaretini toplayıp sormuş: "Affedersiniz, geçen ay Yolcu adlı oyunu izlemiştik. Siz oradaki beyefendi değil misiniz?" Erdal Özyağcılar bozuntuya vermemiş: "Yok canım, benzetmiş olmalısınız. Olur mu hiç öyle şey?"
Gaf kürsüsü
Emekli öğretmen okurumuz Günseli Kazaz Eyüboğlu, Çarkıfelek'te sesli ve sessiz harfleri bilemeyen Buket adlı yarışmacıya sitem etmiş: "İlkokul öğretmeni duyduysa, çok üzülmüştür."
Zap'tiye
Altın fiyatları uçunca, millet düğüne gidemez oldu. Kimsenin alamadığı korona önlemini Tahtakale aldı!
Ne demiş?
Erdek'te bir kadın, otele girerken ateşini ölçmek isteyen görevliye direnerek olay çıkarttı: "Bu cihazlar beynimizdeki bilgileri çalıyor. Ateşimi ölçecekseniz, kolumdan ölçün..."