Efsane yarış atı Bold Pilot'ın vesile olduğu imkansız bir aşkın hikayesini anlatan 'Şampiyon' filmi, ünlü halk deyişi 'At koşar, baht kazanır'ı değiştireceğe benziyor.
Bold Pilot, 90'lı yıllarda at yarışlarına ilgisi olsun olmasın hemen herkesin adını ezberlediği bir şampiyon attı. Binicisi Halis Karataş'la birlikte Türkiye'de yapılan uluslararası bir yarışı birinci bitirebilen tek atımızdı. Gazi Koşusu'ndaki derecesi ise bugün bile kırılabilmiş değil.
Bold Pilot, 'aksiliği' ile de nam salmış bir attı. Starting box olarak bilinen başlama kutusuna girmemekte hep inat ederdi. Öyle ki, o, kutuya girsin diye, Veliefendi Hipodromu'nun tüm tribünleri birbirini 'Şşşşşt' diye uyararak sessizliğe bürünürdü. Bu nedenle 'Şşşt! Bold Pilot geliyor', yarışçılık camiasının en ölümsüz sloganlarından biri haline gelmişti.
TEREDDÜT ETMİŞTİM
Ne yalan söyleyeyim, gerçek bir hayvansever olarak, yıllardır mesafeli durduğum at yarışının temel alındığı bir filmin galasına pek gönüllüce gitmedim. Çocukluğumda, evimiz hipodroma 500 metre mesafede olmasına rağmen yarışlara hayatımda bir kez gittim.
Onda da atların kamçı ve mahmuz marifetiyle ağızlarından köpükler saçarak finiş çizgisine getirilmelerinden rahatsız olduğum için bir daha hipodromun kapısından içeri adım atmadım. Bir de yakın çevremizde sırf at yarışı tutkusu nedeniyle perişan olan insanları (aralarında intihar edenler bile vardı), dağılıp un ufak olan aileleri gördükçe bu işten iyice soğudum.
MÜTHİŞ OYUNCULUK
Gelin görün ki, filmin gerçek bir öyküden uyarlanan hikayesi, şampiyon bir atın sıradan macerasından ibaret değildi. Bold Pilot, sadece starttan finişe değil, kalpten kalbe koşmuş, mütevazı jokey Halis Karataş ile at sahibi zengin ailenin kızı Begüm Atman'ın imkansız gibi görünen aşkını gerçek kılmıştı. Ancak hayat koşusu engelliydi; hem Bold Pilot, hem de sevdalılar için. İşte ondan sonrası, terin gözyaşına karıştığı bir destandı.
Ekin Koç, sade, doğal, mütevazı Halis Karataş'ı 'küçük' oynayarak perdede büyütmüş. Aksini yapsaydı, hem filmin hikayesine, hem de olayın gerçek aktörlerine ihanet etmiş olurdu zaten. Bu tercihinden dolayı kendisini içtenlikle kutluyorum. Farah Zeynep Abdullah ise yeteneği ile zaten bu köşenin övgü şampiyonlarından. Yine ağladı, ağlattı ama hiç 'sahicilikten' uzaklaşmadı.
Fikret Kuşkan ise bana göre artık bir 'oyunculuk ekolünün' adı oldu. Artık bir oyuncunun performansını değerlendirirken rahatlıkla "Fikret Kuşkan gibi oynuyor" diyebilirim.
Bir tebrik de Ay Yapım ve Medyapım'a... Televizyondan kazandıklarını sinemada yatırıma dönüştürerek, bir dönem televizyonun sinemadan çaldığı seyirci ve parayı tekrar sektöre iade edip sinemamıza katkı sundukları için...
Bu arada Zorlu PSM'deki gala, son yıllardaki 'en yüksek profilli' katılımla gerçekleşti.
Ne kadar ünlü varsa, gecedeydi. Allah korusun, bir yangın, bir patlama olsa, bir daha magazin sayfası yapılamazdı; o kadar diyeyim.
DOPİNG İSTEYENLERE
Filmin önemli bir mesajı var: 'Bir gün kaybedeceğini bilsen de koşmaya devam etmelisin' diyor. Evet, hepimiz günün birinde kaybetmeye mahkumuz. En azından hayatımızı... Felekten darbe yiyip de, dizinde koşacak derman bulamayan motivasyon muhtaçları için 'Şampiyon' filmi, yarışta 'doping' yerine geçebilir. İhtiyaç duyanlar kaçırmasın derim...