Hıncal Ağabey (Uluç) dün köşesinde önce Manyas'taki Başdeğirmen'i, sonra Amasya'daki Değirmen'i yazınca; ben de kendi Başdeğirmen'imi yazayım istedim.
Yıllardır Kuzey Ege'yi karış karış turlamama rağmen, Başdeğirmen denilen yerden geçen yıl bir akrabam sayesinde haberdar oldum.
Çanakkale ile Balıkesir sınırını oluşturan Küçükkuyu Mıhlı'daki çayın, bölgeye Şelale'den sonra armağan ettiği ikinci muhteşem doğa eseriydi. İki kaya duvarının yüksekliğinden gökyüzünün zor göründüğü kanyon, tam bir doğa harikası. Billur gibi su, tarihi kemerin altında doğal bir gölet oluşturuyor. Bu suya girince soğukluğundan önce biraz ürperiyorsunuz ama sonra kendinizi bu cennetin şefkatine bırakıp her bir kas telinizin rahatladığını hissediyorsunuz.
Pek az kimsenin bildiği Mıhlı'daki muhteşem Şelale ve Başdeğirmen'de giriş ücreti alınmıyor. Ama siz yine de 20-25 lirayı hazır edin, dönüşte otomobilinizi yıkatmak zorunda kalıyorsunuz.
Çünkü yollar berbat.
Çukurlar, tümsekler; un gibi bir toz tabakasıyla kaplanmış.
Dönüşte Paris-Dakar rallisini bitirmiş gibi hissediyorsunuz.
(Hele Başdeğirmen'e giderken Allah'a emanet bir tahta köprünün üzerinden geçiyorsunuz ki, en azılı ateisti bile imana getirir.) Bazı zamanlarda, özellikle bayram tatillerinde otopark ve yol yeterli olmadığı için büyük çile çekiyorsunuz.
Yol, annemlerin evinin önünden geçiyor. Rahmetli babam, o toz toprağı yutarak son günlerini geçirmişti. Şimdi 80 küsur yaşındaki annem aynı çileyi çekiyor. Kaç kez Küçükkuyu Belediye Başkanı Cengiz Balkan'a çıkıp ricada bulundum, 'Ödenek yokluğu, ihale' vs. gibi bürokratik mazeretlerin arkasına sığınmayı tercih etti.
Türkiye'nin en önemli turistik cazibe merkezlerinden biri olmaya aday bölgenin yolu hâlâ perişan...
Allah bize her türlü nimeti fazlasıyla vermiş. Ama bazı yöneticilerden duyarlılık ve yeteneği esirgemiş maalesef...