İstiyorum ki, her dizi tutsun, kimse ekmeğinden olmasın, yeni başlayan diziye güvenip kredi çeken set çalışanı, iki hafta sonra işsiz kalıp hayalkırıklığına uğramasın. O nedenle bu köşede dizi eleştirirken, kantarın topuzunu sıkı kavrarım.
Olur ya, benim yazdığımdan sebep, bir garibin çocuğu rızkından olmasın diye... Kanal D'nin şu dönemdeki en iddialı dizisi Bodrum Masalı'nın analizini yaparken de kalemimin ucunu iyice köreltmeyi seçtim. Yoksa batırıp kanatmak en kolayı...
En baştan söylemeliyim ki, Timuçin Esen'i ekranda görmeyi özlemişim. Onun farklı bir oyunculuğu var.
Büyük büyük oynayıp 'rol kesmiyor' mesela... Tam benim sevdiğim gibi, 'gözleriyle' oynuyor en başta.
Genç oyuncuların performansını da kalbürüstü buldum.
Özellikle Survivor'la yıldızı parlayan Hilmicem bu oyunculuk işini eni konu kıvırmış.
Gelin görün ki, mevzu çok tanıdık, olan biten pek klişe. İşi bozulup kendini kıyı kasabasına atarak yeni bir dünya kurmaya çabalayan ailelerin çokça hikayesini izledik dizi olarak.
Genellikle kızları ve oğulları olur. Züppe yaşamdan kasaba hayatına geçerken oluşan dramalar bir güzel süzülüp kaynatılır. Bir tarafta ergen aşkları, öte yanda erişkinlerin yeniden ıslatılan mazi sevdaları mevzunun içine ince ince rendelenir. Bir tatlı kaşığı ihanet vakası ve iki tutam entrika ile tatlandırılınca, 'reyting yatağında temcit pilavı' yeniden servis edilir.
Baktım, Bodrum Masalı'nın reytingleri fena değil.
Ama vakti gelip kış dizileri 'tüm gerçekliğiyle' ekrana taşınınca, masal dinleyen kalır mı, işte orası meçhul...