Okurumuz Kemal Kozan hatırlattı. 12 Eylül darbesi yüzünden ayrılmak zorunda kalan iki eski aşığın hikayesini anlatan Hangimiz Sevmedik? dizisinin TRT 1'deki ilk yayın tarihi 15 Temmuz'du ama malum olaylar yüzünden 'sözde darbe bildirisi' okutulması için dizi yarıda kesilmişti.
Aileleri düşman olan gençler bir gece gizlice kaçıp evlenmeye karar veriyorlar.
Çocuğun, ağaçlara isimlerinin baş harflerini kazımak gibi bir alışkanlığı var. O nedenle yanında hep çakı taşıyor. Sabah erken saatte buluşacakları ağacın altına geliyor. Ama o da ne? Memlekette darbe olmuş. Askerler gelip üzerini arıyorlar. Çakıyı bulunca da derdest edip götürüyorlar. Delikanlı, yıllarca işkence göreceği hapishanenin yolunu tutarken, ondan az sonra buluşma noktasına gelen kız, sevgilisinin kendisini sevmediğine kanaat getirip büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Sevenler, böylelikle kendilerine başka yaşamlar kurmak zorunda kalıyor.
Tesadüfe bakın ki, bu dizinin yayına verildiği akşam, 15 Temmuz'du. Dizi yarıda kesilip kendilerine Yurtta Sulh Konseyi diyen eşkıyaların sözde darbe bildirisi zorla okutuldu. Tıpkı dizideki aşıklar gibi, izleyiciler de dizilerinden ayrı düştü...
BABAM VE OĞLUM
Darbelerin savurduğu hayatlarla ilgili pek çok dizi ve film yapıldı. Ne yazık ki tarihimiz bu konuda pek bereketli. Hatırlayın; unutulmaz film Babam ve Oğlum da darbe ile kırılan bir yaşamı anlatıyordu. 12 Eylül sabahı sancılanan kadın, darbe kaosu yüzünden sokakta doğurmak zorunda kalınca yaşamını yitiriyor, baba ve oğlu bir başlarına umutsuz ve kırık dökük bir hayatın içinde buluyorlardı kendilerini... Kim bilir 15 Temmuz gecesi kimlerin hayatları nasıl bölündü, parçalandı... Bir kısmını ana haber bültenlerinde izledik. Seyredemediklerimiz ise yıllar sonra dizi ve film olarak karşımıza çıkıp bize gözyaşı döktürecek diye korkuyorum...
HAYATIMIN TESADÜFÜ
Yazının başlığını 'Darbe tesadüfleri sever' diye attım. Çünkü benim de yaşamımda darbelerin yol açtığı tesadüfler var.
Perşembe günü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin ödül törenindeydim. Bu yıl Sürekli Basın Kartı alan meslektaşlarım ile birlikte TGC'nin verdiği zarif plaketi aldım. Gelelim işin tesadüf kısmına...
Ben, 12 Eylül 1980 darbesinden tam 33 gün sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne (O zamanki ismiyle İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü) girdim. O günlerde bırakın Sürekli Basın Kartı/Basın Şeref Kartı sahibi olmayı, çalıştığım haber ajansının logolu kartvizitine sahip olmak bile benim için büyük olaydı. Azmettim, Basın Kartı sahibi oldum. Ve... Tam 36 yıl sonra... Bir başka darbe girişiminden yine tam 33 gün sonra Sürekli Basın Kartı'mı aldım...
36 yıllık meslek yaşantım boyunca anladım ki; önemli olan basın kartının değil, 'demokrasinin sürekliliği' için kalem oynatmakmış...
Allah onu da nasip etti, çok şükür...