Bu köşeyi yazmaya başladığım günden beri anladım ki; memleketin en büyük ihtiyacı, 'vatandaşın derdini dinleyecek' birilerinin eksikliği. 'Dünyanın ilk ombudsmanı' Marko Paşa'nın bu topraklardan çıkması da boşuna değil zaten. Ben cumartesi günleri ağırlıklı olarak okurlarımın televizyonla ilgili görüş, eleştiri ve taleplerine yer vermeye çalışıyorum. Ama durum, bizim Yakından Kumanda köşesinin kapasitesini aştı. Artık hemen her konuda bize yazan, derdine derman arayan okurlarımız var.
Onlardan biri de Pınar Afacan adlı okurumuz. Her ne kadar televizyonla ilgisi olmasa da, içinde 'kamu yararı' gördüğüm için onun sessiz çığlığını burada seslendirmeye talip oldum:
"Merhaba Yüksel Aytuğ, herkesin sesini duyurduğu, sizin samimiyetinizden dolayı rahat rahat sıkıntılarını paylaştığı mükemmel bir köşeniz var, iyi ki varsınız. Benim derdime gelince... 22 Mayıs Pazar günü büyük hayallerle ve bütün ümidimle hazırlandığım Kamu Personeli Seçme Sınavı'na (KPSS) girdim. Herkesin kaderi iki saate bağlı. 120 soru, 120 dakika... ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi) 120 soruyu öyle hazırlamış ki, bir soru ancak beş dakikada çözülebiliyor. Herkesin bu sınavla ilgili yorumu normal olarak 'Yetiştiremedim' şeklinde oldu. Sayısalcının sözel, sözelcinin sayısal çözmek zorunda olduğu bu sınava herkes elinden gelenin fazlasını ortaya koyarak çalışıp emek veriyor ama ÖSYM adeta kamuya memur almamak için elinden geleni yapıyor. Meclis'te milletvekili olmak için şartlar bu kadar basitken (ilkokul mezunu olmak) kamuda memur kadrosuna girmek isteyen milyonlarca üniversite mezununu sınav üstüne sınavla zorlamanın ne gereği var? Böyle bir sistemin içinde iş bulmaya, bir yerlere gelmeye çalışıyoruz ne yazık ki... Emekler, hayaller, dershanelere verilen paralar; hepsi üzüntü olarak geri dönüyor. Umarım, yazım köşenizde yer alır da sesimi herkes duyar.
Teşekkür ederim."