Son birkaç yıldır ısrarla yazıyorum, TRT'de iyi şeyler oluyor diye... İşte yukarıda okudunuz; devletin yayıncı kuruluşu olmak sadece özel kanallarla reyting yarışına girmekten ibaret değil. Bu ülkenin kültürünün, sanatının gelişmesi için her türlü etkinliği, en görkemli şekilde halka sunmak da TRT'nin asli görevleri arasında.
Kurum, son yıllarda dönem dizilerinin ve filmlerinin referans noktası haline geldi. Diriliş: Ertuğrul, Filinta, Seksenler, Yunus Emre ve Sevda Kuşun Kanadında bunun en önemli kanıtları. TRT, tıpkı bir dönemin BBC'si gibi, kültürel televizyon yayıncılığında 'mihenk taşı' olma görevini layıkıyla yerine getirmeye başladı. Bu alandaki son uygulama ise Ev Sineması Kuşağı... Akımın ilk ürünü Saruhan, geçen hafta izleyici karşısına çıktı ve büyük beğeni topladı. Televizyon filmleri, bir hikayeyi 60 bölüm izlenme kaygısıyla yaymadan, çekiştirip uzatmadan, derli toplu anlatmanın en 'dürüst' yöntemi. Araya bilmem kaç kuşak reklam almadan, en can alıcı yerinde kesip izleyiciye bir hafta ıstırap çektirmeden, ekran başında dört saat boyunca bir akşamı heba ettirmeden 'keyif' vermenin en pratik yöntemi.
Saruhan, tarihi- polisiye gibi pek de alışık olmadığımız bir türü seyirciye sevdirmeyi başardı. Güçlü hikayesi, zengin teknik altyapısı ve reji başarısıyla benden tam not aldı. Tabii ki bunda son derece doğru seçilmiş oyuncu kadrosunun da payı büyüktü. Özellikle 'Kadı' rolündeki Yurdaer Okur, 'Yeniçeri Ağası'nı canlandıran Sinan Tuzcu ve iktidar için evladını kurban seçen babayı muhteşem oynayan Ahmet Mümtaz Taylan tek kelime ile kusursuzdu.
Şimdi Ev Sineması'nın yeni seanslarını büyük bir heyecanla bekliyorum.