Yine o günlerden biri...
Elimin klavyeye bir türlü gitmediği, anneme telefon açıp "Ben iyiyim anne" demekten bile utandığım günlerden biri...
İçimde katmerli bir acı, gözlerimde buğu; ekrana bakıyorum.
Kırmızı üzerine beyaz, sarı üzerine siyah 'Son Dakika' yazıları kabusum oldu.
O iki kelimeyi görmek, duymak istemiyorum artık. Siren sesi işitmek istemiyorum!
Kendimi arafta hissediyorum. Bir yanım Rıdvan Dilmen'e katılıyor.
Önceki gece NTV ekranlarında "Şimdi burada Beşiktaş'ın Mersin İdman Yurdu'nu 1-0 yenmesini mi konuşacağız?
Ben zaten maçı değil, haberleri seyrettim. Kimse kusuruma bakmasın. Herkesten özür diliyorum ama konuşacak durumum yok" diyerek programı kapatan Rıdvan'ın yanında atıyor yüreğim.
Sabahları magazinin konuşulduğu masaları devirip yerine oturumlar, dramatik filmler koyan televizyonlara, yayınını ağırlaştıran radyolara derin bir saygı ve takdir hissi kaplıyor içimi...
Ama öte yanım 'Hayır' diyor. Zaten şer odaklarının istedikleri de bu... Başımızı öne eğmemizi, içimize doğru çökmemizi, umutlarımızın kırılmasını, normal ve doğal olandan uzaklaşıp 'olağanüstü' yaşamamızı arzuluyorlar.
Öyleyse, hem yasımızı tutup, hem de hayatımıza normal şekilde devam etmemiz gerek.
Bilmiyorum.
Ne yapacağımı bilemiyorum.
Hislerim ile mantığımın bu denli çala kılıç birbirine girdiği günüm azdır. Dudaklarımdan duayı, yüreğimden umudu eksiltmemeye çalışıyorum...