Bizde yaygın bir halk deyişi vardır. Kaderciliğin en açık ifadesidir. Dünya malının dünyada kaldığını, her ömrün bir vadesi olduğunu hatırlatmak için söylenir: 'Ölümden öte köy var mı?' Ben ölümden öte bir köy olduğunu öğrendim. Kimden mi? Suriyeli bir göçmen çocuğunun yazdığı mektuptan...
O mektup ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın boğazına düğüm oldu, sesini titretti, gözlerini buğuladı. Şöyle diyordu çaresiz minik, el yazısıyla yazdığı 'imdat' mektubunda: 'Ölüm meleği bir an önce çağırsın beni.
Belki cennette yemek yerim, karnım doyar...' Düşünebiliyor musunuz, bir çocuk, karnını doyurmak için ölümü umut ediyor. Midesinin gurultusunu kesmek için Azrail'den medet umuyor.
Şimdi öğrendiniz mi 'ölümden sonraki köyün' yolunu? Şimdi anladınız mı, 'vicdanı Anadolu kadar büyük' bir milletin zor durumdaki 2.5 milyon çaresiz göçmene neden kapılarını açtığını?
Şimdi idrak ettiniz mi, ölümden sonraki köyde iki metre toprak sahibi olmak adına gereken tapu senedini imzalayabilmek için 'vicdan, merhamet ve sevap'tan mürekkep bir mührü yanınızda götürmek zorunda olduğunuzu...
Ben öğrendim.
Yemeye hazırlandığım her lokmayı şükür duasıyla önce öpüp sonra başıma koymayı da ihmal etmeyerek...