Tanrılar ve Krallar son zamanlarda beni en çok etkileyen yabancı film oldu. Bu hafta sonu vizyona girecek filmi, IMAX teknolojisi sunan bir salonda izledim ve tek kelime ile bayıldım.
Film, en fazla bilinen öykülerden birini anlatıyor. Musa'nın, kavmini Firavun'un elinden kurtarmasını... 'Yine mi İsrail propagandası izleyeceğiz?' diye girdiğim salondan, keyifle ayrıldım. Çünkü Ridley Scott, hikayeyi değil, görselliği 'abartma' yolunu seçmişti.
Kolay kolay rastlanmayacak savaş sahneleri, büyüleyici tabiat olaylarının harika resmedilişi, IMAX teknolojisinin insanı sarıp sarmalayan illüzyonu ile birleşince ortaya görsel bir şölen çıkmış. Diyeceksiniz ki, 'Adamlarda para var, yapacaklar tabii...'
Ben, paranın havaya savrulduğu, görsel şov yapacağım diye komik duruma düşen pek çok Hollywood hayal kırıklığı yaşadım. Scott, işi biliyor. Çünkü parayı sinema diline çevirmenin sihirli formülünden haberdar. Öyle olunca da ortaya 'modern bir Ben Hur görkemi' çıkıvermiş. Öyle ki, bazen 'Bu sahneyi nasıl çekmişler yahu?' diye kendi kendinize sorarken, sıradaki sahneyi kaçırabiliyorsunuz.
Filmde bir general diyor ki: "İki tür savaş vardır. Ordunuz, düşmandan kalabalıksa, cepheden topyekun saldırır ve ezersiniz. Yok eğer, düşmandan daha zayıfsanız, mücadeleyi zamana yayar ve o halkı savaştan yıldırıp barışa zorlarsınız..."
M.Ö. 1300'lerden M.S. 2000'lere ne kadar az şey değişmiş değil mi? Tanrılar ve Krallar, bu soğuk ve yağmurlu havaları sinema keyfine dönüştürmek isteyenlere tavsiye olunur.