Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

İtidal ne demek?

Yazı yazmanın zor olduğu günler...
Neyi tutsan elinde kalıyor. Memleketin geceleri sabaha zor ererken, oturup da "Şu dizi böyle, bu program böyle" diye televizyon eleştirisi yazmak ağırıma gidiyor.
İçimden geleni bastıramıyorum. "Adaaam sen de" diyemiyorum. Haklıyı haksızdan, at izini it izinden ayırmaya çalışıp barıştan, dostluktan, hoşgörüden, diyalogdan yana bir tavır ortaya koyarak, bu toz duman arasında el yordamıyla 'insanlığı' kolundan tutup en öne geçirmeye çalışıyorum.
En sert politikacının konuşmasındaki bir olumlu yaklaşımı vitrinleyip umuda yelken açmak istiyorum.
En tavizsiz bürokratın gençlere yaptığı küçücük bir espriyi cımbızlayıp "Babalar Günü'nde bize en çok devletin babalığı gerek" diye yazıyorum.
Empati yapıp kendimi Gezi Parkı'nda 'samimi' duygularla çevreyi savunan gençlerin yerine koyarak, "Kulak verin seslerine, sıkmayın gazı üzerlerine" diyorum...
Ama yok... Olmuyor... Kimseyi memnun edemiyorum. Bunca felaketin içinden barış ve umut süzmeye çalışmak, 'suç' oluyor.

KAFKAS TEBEŞİR DAİRESİ
Herkes seni kendi tarafına çekmeye çalışıyor. İlla ki bir düşüncenin 'militanı' olmanı bekliyorlar. Kendimi, Brecht'in meşhur Kafkas Tebeşir Dairesi oyunundaki çocuk gibi hissediyorum.
Beni iki taraftan çekiştirip duruyorlar.
Hangisi kendi annem bilemiyorum.
Fedakârlık edip kolumu ilk bırakan benim gerçek ailem olacak. Onu bekliyorum.
Ben hep sevgiden, barıştan, kardeşlikten, dostluktan yana oldum. Milletin birbirine düşman edildiği 80 öncesinde de, bugün de... Ben, göstericilerle polisin kıyasıya çatıştığı sokakta ağlayarak camdan avazı çıktığı kadar "Yeter, ne olur yeter artık. Dayanamıyorum" diye bağıran o ev kadınının safındayım. Bilesiniz...

EN SAF BENİM!
Kafasına mermi yiyip kaldırıma yığılan göstericiye de ağlıyorum, görev başında köprüden düşüp hayatını kaybeden başkomisere de... Kırmızı elbiseli kadının gözüne gaz sıkan polise de kızıyorum, kaldırım taşını söküp polisin kafasına fırlatana da...
Ben 'tarafsız' olmanın, 'objektif' davranmanın bu olduğuna inanıyorum.
Ülkenin 'taraflara' ya da 'cephelere' bölünmesi acıtıyor en çok canımı.
En çok bundan ürküyorum.
Yarın 'Her yer Taksim, her yer direniş' diye slogan atanlarla, 'Ya Allah Bismillah, Allahuekber' diye bağıranların meydan savaşına girişmelerinden endişe ediyorum. Bu memleketin insanlarını gruplara, cephelere ve fraksiyonlara ayırmanın en büyük günah, en ağır ihanet olduğunu düşünüyorum.
Herkesin 'saf tutuşunu' korkulu gözlerle izliyorum. Ama galiba ben 'safımı' buldum. En saf benim!
Eminim benim gibi sadece 'insandan' yana taraf olan ve memleketin haline gerçekten üzülen 'gerçek vatanseverler' de var. Ve böyle düşündüğü için 'yangında ilk yakılacak' olarak görülüp her vesile ile kıyasıya hırpalananlar...
Ama yine eminim ki, biz çoğunluktayız ve sonunda 'biz' yani sağduyu kazanacak..
En başından beri 'itidal' diyorum. İtidal kelimesinin kökünde 'tadilat' yani 'onarmak, yenilemek, yeniden düzenlemek' olduğunu hiçbir zaman unutmadan...
Gelin daha fazla geç olmadan hep birlikte bir şeyleri onaralım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA