Boya reklamı tüm kuşakları kapladı. Ne zaman, hangi kanalı açsam; karşımda Fahir Atakoğlu ve saz arkadaşları "Hayattan rengi alın, geri neyi kalır ki..." diye çığırmakta...
Reklama çok emek ve para harcandığı belli. Adeta bir 'rüya takım' kurulmuş. Birbirinden ünlü sanatçılar, Fahir Aatakoğlu'nun piyanosu ve senfoni orkestrası eşliğinde cingılı söylüyor. Konser mekanı için harika bir ışık da kurulmuş.
Hepsi iyi, güzel de... Evde pek mini bir anket yaptım; reklamdan sonra eşime "Az önceki neyin reklamıydı?" diye sordum. "Boya reklamıydı" dedi. "Peki hangisiydi?" diye tekrar sordum. Bana reklamda olmayan iki boya firmasının ismini söyledi. Neden? Onca şatafatlı reklamda; boya firmasının ismi ve logosu sadece bir saniye ekranda beliriyor da onun için...
Yani? Taze sıvanın üzerine, astar olmadan atılan ilk kat boya gibi... Bütün emek, uçup gitmiş...
Bir de Lig TV'deki maçlarda gol olunca, aynı kampanyanın alt yazısı ekranda beliriyor: "Futboldan golü alın, geri neyi kalır ki..." Heyecanı kalır, mücadelesi kalır, müthiş şutları, harika ara pasları, enfes çalımları kalır. Ben golsüz sonuçlanan öyle güzel, öyle heyecanlı maçlar hatırlarım ki keyiften dört köşe olduğum...
Ayrıca şov dünyamızın en renkli, en neşeli ismi kim? Görme engelli Metin Şentürk... Yani hayatın renklerini görmek için ille de ışıltıların gözünüzü alması gerekmiyor. Gönlünüzde her rengin yer aldığı bir tuval olması yeterli...
Keşke "Hayattan rengi alın, geri neyi kalır ki..." sloganını üretirken, bu mesajda görme engellilerin kendilerini kötü hissedebileceği bir 'ton farkı' olduğunu görebilseydiniz...