SİZ bakmayın bizim bu köşelerde zaman zaman senaryolara çakıp durduğumuza...
Senaryo yazmak, hele ki dizi senaryosu kaleme almak, üstelik bunu Türkiye gibi bir ülkede yapmak kolay iş değil. Bugün bu yazıyı, zaman zaman öldürdüğüm Sezar'ların hakkını vermek için yazıyorum.
Senaryolarda en büyük şikayetimiz, karakterlerin rüzgar gülü gibi esintiye göre yön değiştirmeleri.
Herkesin yaka silktiği bir başka karakter, bir ay içinde öyle bir evriliyor ki; Nobel Barış Ödülü'ne aday hale geliyor. Aslında senaristler bu karakterlerin sınır çizgilerini çok önceden belirliyor ama gözü kör olasıca Reyting Canavarı, bir süre sonra kalemi onların elinden alıyor.
Kimin reytingi çoksa, ona daha fazla sahne yazılıyor. Zaman zaman yapımcı, bazen kanal yöneticisi, kimi zaman da reklamcılar devreye girip senaryoya müdahale ediyor.
EHLİYETSİZ ŞOFÖR
Antalya'da tanıştığım Senaryo Yazarları Derneği Başkanı İlker Barış ile sohbetimizde kulaklarıma inanamadım.
Özellikle 'ürün yerleştirme' adı verilen uygulamadan son derece rahatsızlar. Zira senaryolar, ürüne göre değişiyor. Örneğin, daha önce ehliyeti olmadığından yakınan bir karakter; 'ürün yerleştirme' zorunluluğu yüzünden, kendi kullandığı otomobille benzinciden benzin almak zorunda kalıyor.
Senarist, "Yapmayın, seyirci hatırlar" diyor; reklamcı ile yapımcı "Boşver, kim hatırlayacak" diye yola devam ediyor.
Bizim ehliyetsiz karakter başlıyor her bölüm aynı benzinciden benzin almaya...
Uyarlama senaryolarda durum daha da vahim. Eğer bir yabancı diziden uyarlama yapıyorsanız, vay halinize... Elin adamı telif anlaşmasında, "Aynı kurguyu takip edeceksiniz.
Dizinin bölümleri aynı şekilde başlayacak, aynı şekilde bitecek. Bölüm atlatamazsınız..." diyor.
İyi de adamın çektiği dizi, taş çatlasın 50 dakika... Bizdeki dizi ise en az 90 dakika...
Ne yapıyor senarist?
Başını, sonunu aynı yazıp başlıyor orta bölümü şişirmeye...
Tıpkı bir zamanlar eski Amerikan arabalarını, ortadan bölüp araya bölüm ekleyerek limuzin-dolmuş yapan usta kaportacılarımız gibi...
AHİRETTE TELİF
Bir de gerçek 'eser' hakkı, senaristte olmasına rağmen yapımcı onları 'esir' gibi çalıştırmakta. Dizinin tüm hakları yapımcının elinde. İster bir kere yayınlatır, isterse bin kere... Ama senariste sadece bir kez para ödeniyor. Yapımcı (eğer tüm hakları kanala devretmemişse) dizisini yurt dışına satıp büyük paralar kazanıyor ama senarist, avucunu yalıyor. Bir de öyle 'şahin' yapımcılar var ki, aklınız durur. Senaristin tüm özlük haklarına adeta ipotek koyuyor. Geçenlerde bir yapımcı, senaristin 'öte dünyadaki telif haklarına' bile talip olmuş.
Sözleşmeye 'Ahiretteki yayın hakları da yapımcıya aittir' diye madde koydurmuş.
Yani olur da dizi öteki dünyada da yayınlanırsa, hakları(!) yine yapımcıda olacak; tövbe estağfurullah! Ben de inanmadım ama koca Senaryo Yazarları Derneği Başkanı yemin billah etti. Şimdi bu ve benzeri 'gerçek senarist hikayelerini' bir tiyatro oyununa dönüştürüyorlarmış. Adı da 'Herkes Yazıyor, Senaristler Dışında' olacakmış.
Prömiyerini merakla bekliyorum...