Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin 12 Eylül İhtilali'ni eksen alan son bölümü, o günleri yaşayanların gözlerini yaşartacak kadar dokunaklıydı. Belgesel ve drama görüntüleri birbiri ardına ekrana gelirken, dış sesin söyledikleri pek çoklarının halen kanayan yarasına tuz basacak cinstendi:
"12 Eylül, yıl 1980... Yaşlı dünyamızın geçirdiği milyon yıllarla kıyaslandığında zavallı, komik, hüzünlü bir tek yıl... 12 Eylül... Evrende esamesi okunmazken, kısacık ömrümüzün sayılı yıllarını çalıp hovardaca harcayan Evren'lere bedeldi...
O gün bazılarımız için hiç geçmedi. Zaman, bazılarımız için o gün tükendi.
Zamanın tekrar akması için bir telefon bekledi onlar. Bir kapı zili... Bir haber... Bir ses... Bazılarımız hâlâ bekliyor. ONLAR İÇİN HER GÜN 12 EYLÜL... Yıllarca, adım adım, planlı olarak özgürlüğe aç hale getirilmişlerdi. Sonunda kurtarıcı geldi. Bizi kurtardı...
Bugün her şeyi anlıyorum. Her şey apaçık. Demokrasiden vazgeçmeye ikna ettiler bizi ve biz de onlara itaat ettik.
İtaat, itaat, itaat...
Ve itaatimiz gönüllüydü. Öyle ustaca hazırlanmıştı ki her şey; bize verilen her emir, özgür irademizin yansıması, dile getirilmesiydi sanki... Biz itaat ettik, hep itaat ettik. Her şey ruhlarımızın barbarlaştırılmasıyla başladı.
Kitapları da yaktılar. Kitaplardan da korktular. Ama mutlu bir azınlığın yüzü gülüyordu..."
O sırada ekrana Hakan'ın kalantor babası Ekrem Tatlıcı geldi; telefonda üst düzey bir askeri yetkili ile konuşuyordu.
"Evet paşam, tabii paşam, siz nasıl münasip görürseniz paşam" dedikten sonra ağzındaki baklayı çıkardı: "Şeyyy, şu bizim yeni fabrikanın kurulacağı arsayı tahsis etme konusunda... Evet, tabii, çok teşekkür ederim paşam..." Sonra karşısında oturan zata dedi ki: "Ya demokrasi filan hikaye... Sopayı göstereceksin bu millete... Bak, ne sendika kaldı, ne bir şey... Nerede o bağıran, çağıran, isyan eden işçiler? Ha? Bu zamana kadar onlar güldü, şimdi sıra bizde..."
Metin de dokunaklıydı, görüntüler ve kurgu da...
Ama olaya siyasi yelpazenin sadece bir ucundan bakmak, ifadeyi topal kılıyordu. Zira 12 Eylül'ün tek mağduru solcular değildi.