Yukarıdaki başlık, son günlerde televizyon reklamları ve gazete ilanlarında sıkça rastladığımız bir kampanyanın sloganı...
Yeni çıkan bir bilgisayar modelinin 'inceliğini' vurgulamak için kurgulanmış. İskelet kadar zayıf, adeta hastalıklı görünen bir delikanlı, bisikletinin arkasına bağladığı incecik bir karavan ile ülkeyi turluyor.
Elinde ise kendisi ve karavanı kadar ince bir notebook var. Reklam boyunca ince ve hafif olmanın insanı özgürleştirdiği vurgulanıyor.
ÇOK TEHLİKELİ!
Gerçekten de ince görünmek artık bir yaşam ideali haline geldi. 'Sıfır beden' ya da 'slim fit' deyimleriyle hayatımıza giren zayıflama tutkusu, zaman zaman anoreksia gibi ölümcül hastalıkları da beraberinde getiriyor.
Minicik kız çocukları, magazin programlarında ve televizyon reklamlarında sürekli pompalanan 'zayıflama becerisinin' en önemli insani erdem olduğuna inanıyorlar.
Evet, kabul ediyorum, obezite çağımızın vebası. Vücudumuza ve ruhumuza giren kötülükler, fazla kiloların üzerinde taşınıyor ama giderek tehlikeli bir ihtirasa dönüşen 'ince görünme tutkusu' da en az obezite kadar tehlikeli.
Hele ticari kaygılarla gündemde tutulmaya çalışılan 'ince görünmenin insanı özgürleştirdiği' düşüncesi, anoreksik kuşakların habercisi olabilir. Bu nedenle, reklam metinleri hazırlanırken, ticari kaygıların yanısıra toplumsal çıkarların da gözetilmesinde fayda var.
ASIL 'İNCELİK' NEREDE?
Aslında 'ince olmaya' bugün, dünden çok daha fazla ihtiyacımız olduğuna inanıyorum ama benim kastettiğim, fiziksel değil, duygusal incelik...
Tartıların ortaya koyduğu istatistikler ne söylüyor bilmiyorum ama benim gözlemlediğim kadarıyla 'ince insanlar' giderek azalıyor...
İnce vücutlu olmak, ince ruhlu olmaktan daha fazla önemseniyor.
Bana sorarsanız, fazla kilolarımızdan önce, kaba tavırlarımızdan kurtulmamız lazım. Bizi özgürlüğe götürecek asıl 'incelik' orada...