BU yılın en güzel finaliydi... Ezel değil, Öyle Bir Geçer Zaman ki değil, hatta Behzat Ç. bile değil... Yaşamdan Dakikalar...
Vallahi Hıncal Ağabey'in yazdığı kadar varmış. 'Kaçırmayın' demişti. Kaçırsaydım gerçekten üzülürdüm.
Ben ki şiir severim, türkü severim, Kuzey Ege hayranıyım. Bana deselerdi ki, "Öyle bir Yaşamdan Dakikalar finali yap ki, tamamen senin zevkine uygun olsun", ancak bu kadarını yapabilirdim.
Kenan Işık'ın enfes şiir albümünden seçmeler beni mısralar arasında semazen yaptı, döndüm durdum... Cengiz Özkan'ın hem çalıp hem söylediği türkülerle ruhumu bir bozkırlara vurdum, bir yaylalara...
Hele ki Nebil Özgentürk'ün, İstanbul'un betonuna sıkışıp kalmış şu garip kulunuza nazire edercesine hazırlatıp ekrana düşürdüğü bir Kuzey Ege Belgeseli vardı ki, aman aman... Truva, Assos, Ayvalık, Cunda... Kaz Dağları, sakız ağacı, şelale... Zaten bedenim bu vıcık vıcık ter ve riya kokan İstanbul'un sokaklarındaymış gibi görünse de aklım çoktan firarda...
Ah be Nebil'im, bana bu eziyet Allah'tan reva mıdır?
Derken Cengiz Özkan'dan bir Âşık Daimi türküsü: "Bu da gelir, bu da geçer, ağlama..." Programın yayınlandığı tarih 1 Temmuz... Ertesi, utanç gününün, Madımak kabusunun yıl dönümü... Kenan Işık o iliklerimize işleyen sesiyle bir Behçet Aysan şiiri okuyor: "Sen bu şiiri okurken, belki ben bir başka şehirde ölüyorum..."
Behçet Aysan, Madımak'ta hayatını yitirenlerden... O anda sözü bir başka şair, Sunay Akın alıyor: "Bilir misiniz ki, Behçet Aysan doktordur. Öldüğü gün muayenehanesine gelenler, kapısında kendi elyazısıyla yazdığı şu notu görürler: Birazdan geleceğim..."
Şimdi söyleyin bana: Bir şairi ne kadar öldürebilirsiniz ki?