ZAMAN zaman bu köşede televizyon yazarlığının uzaktan göründüğü kadar 'keyifli' bir iş olmadığından söz ederim.
Derim ki, "Sizin beğenmediğiniz bir programı zap'lama şansınız var. Ne yazık ki bizler bu lükse sahip değiliz..."
Okurumuz Duygu Tuncegil, halden anlayanlardan. Bakın ne yazmış: "Bu e- postayı, Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisi hakkındaki yazınız için atıyorum size. Olayı öyle güzel bir dille kaleme almışsınız ki, hafifçe gülümsedim okurken ve aklıma salı günü dizinin fanatiği bir arkadaşla yaptığım konuşma geldi...
- Ne oldu? Aaa, izlemeyecek misin diziyi?
- Hayır izlemeyeceğim.
- Sebep?
- Görürsün, bu akşam tüm dizi, tecavüzün ekseninde dönüp duracak. Hele bir de Osman gördü ya, tamam artık...
Yanılmadım ne yazık ki. Her şeyi abartan, işin iyice suyunu çıkaran bir toplum olduk artık.
Bu durum korkutuyor beni. Hadi ben kendimi geçtim, zira artık televizyonun hayatımdaki yerini sıfıra indirmeyi başardım kendimce.
Peki ya bunu yapamayanlar?
Aslında bugünlerde en çok onlara ve bu işi meslek olarak yapan sizlere üzülüyorum.
Çünkü kendi adıma tüm ev halkı aynı şeyi izlese bile kendimi soyutlayıp seyretmeyebiliyorum ama sizler bu işkenceye katlanmak zorunda kalıyorsunuz. Bu yüzden Allah böyle bir televizyon ekranının olduğu bir devirde en çok sizlere sabır versin..."