Ödül ve gala gecelerinin en sıkıcı yanı, sahnedeki konuşmalardır. Örneğin, bizde siyasiler ve bürokratlar ellerine mikrofonu aldığı zaman kendilerini zorunlu olarak dinleyen kitlenin canını çıkarırlar. Ama eloğlu, ödül gecelerine bir tane siyasi, bir tek bürokrat çağırmaz. Hatta tam tersi, ödül geceleri, siyasi iğnelemelerin, hicivlerin arenası olur. İşte bu nedenledir ki Oscar, Golden Globe ve Grammy ödül gecelerini sırf o konuşmaları duymak için izlerim. Bu kez de Altın Küre'de sahneye gelenleri ağzım bir karış açık izledim. Oyuncular, yönetmenler, sunucular, sürelerini öyle verimli ve yaratıcı bir şekilde kullandılar ki, ödül töreni başlı başına bir şova dönüştü. Belli ki her konuşma, dakikalarca prova edilmişti. Sahneye gelenler, klasik teşekkür konuşmalarından özenle kaçındılar. Söylemek istedikleri ne varsa onu söylediler. Fikir tokuşturdular, mizah yaptılar, dokundurdular, isyan ettiler. Örneğin iki yazar, en iyi senaryo ödülünü vermek için sahneye geldiklerinde kinaye ile şöyle dediler: "Boş zamanımız olduğunda bizim de yazabileceğimiz senaryo ödüllerini vermek için geldik..." Onur ödülü almak için sahneye gelen Robert De Niro ise bir kitap dolusu fikri, bir cümleye sığdırdı: "Bir filmin eğlenceli olup olmadığına seyirciler, iyi olup olmadığına eleştirmenler, sanat olup olmadığına ise gelecek kuşaklar karar verir..." Bana göre bir sinemacı, ödül gecelerini ayrı bir filme dönüştürdüğü zaman çok daha değerlidir. O gece için kendini fikir ve sanat üretmek zorunda hissetmelidir. Ve bu nedenledir ki bizde ağzı olan, onlarda ise beyni olan konuşur!