Ne güzel... Genç bir oyuncunun, diziden kazandığı parayı sanat eserlerine yatırması... Tuba Büyüküstün, "görür görmez aşık olduğu" bir Fikret Otyam tablosuna tam 30 bin lira vermiş. Bizler ne yazık ki yeni yetme pek çok sanatçının giyimine-kuşamına milyonlar harcamasına alışkınız. Koca koca ciplere binerler, İstinye'de ellerinde alışveriş poşetleriyle magazin kameralarına konuşurlar. Aralarında, banyosundaki tuvalet kağıdı tutacağını Swarovski taşla bezeyen bile var. "Swarovski"yi hepsi ezbere bilir de, çoğu "Fikret Otyam" dediğinizde bön bön bakıp, "Yeni bir modacı mı acep?" diye düşünür. Tuba iyi bir iş yaptı. En azından sadece magazin sayfalarını okumakla yetinenlere Fikret Otyam adında bir ressamımız olduğunu öğretti. Bir tebrik de sevgili Hıncal Uluç'a... Sergiyi ve tabloyu o kadar lezzetli anlatmasa, belki de Tuba oraya gitmeyecekti. Ama şimdi bir korkum var. Sırf "entel" görünmek adına sergilere doluşup, "evindeki boş duvarları doldurmak için" adeta "duvar kağıdı niyetine" tablo istifleyecek görgüsüzlerin artması ihtimali... "E ne var bunda? Satılsın işte tablolar" demeyin. Bunun adı enflasyondur. O güruh, tablolara saldırınca, piyasa yükselecek, kısıtlı bütçeye sahip gerçek sanatseverlerin bu tabloları edinme şansı giderek azalacak. Yani bize Tuba gibi, "ilk görüşte tabloya aşık olan", ona her baktığında duyguları şaha kalkan, ondan "beslenen" gerçek resim sanatı tutkunları lâzım. Yoksa, yeni yaptırdığı kütüphanesini mezura ile ölçüp, kitapçıya giderek "Bana iki buçuk metre kitap lazım" diyenler değil!..