Bütün hafta kâbusum olmuştu. Uykudan sıçrayarak uyanıyordum. Kanaltürk'ün yayınlayacağı Fransa ile İrlanda arasındaki Dünya Kupası Elemeleri baraj maçının normal süresi 1-0 İrlanda'nın galibiyetiyle sonuçlanmış, maç uzatmaya, oradan da penaltılara gitmiş... Maçın ardından bizim "Medyatik" programı var. En "bomba" konukları toplamışım ama programa bir türlü giremiyorum. Saat 24.00'de programa girmek için gelen konuklar, saat 01.00 olduğu halde hâlâ beklemekteler. Doğal olarak huysuzlanıyorlar, evlerine gitmek istiyorlar. İkna çabalarım yeterli olmayınca, bulundukları makyaj odasının kapısını üzerlerine kilitliyorum. Penaltı atışlarının tamamı gol oluyor. Maç bir türlü bitmiyor. Ben sıkıntıdan elimdeki anahtarı kemirmeye başlıyorum. Ve kan ter içinde uykudan uyanıyorum... Çarşamba gecesi, kâbusumun büyük bölümü gerçek oldu. Spor yorumcularının "binde bir ihtimal" dedikleri o olasılık gerçekleşti ve İrlanda, maçın normal süresini deplasmanda 1-0 galip tamamlayınca, karşılaşma uzadı. Ferdi Tayfur'u Kuşadası'ndan getirmişiz. Ata kardeşim zaten hastalıktan yeni kalkmış, gözleri çakmak çakmak... Üstelik ertesi gün BKM'de gösterisi var. Demet Evgar ile Emre Karayel'in ertesi sabah erkenden "1 Kadın 1 Erkek"in setinde olmaları lâzım. Ekran karşısında sakallarımı yoluyorum. Hayatımda hiçbir maçta golü bu kadar arzuladığımı hatırlamıyorum. Uzatma devresinde saniyeler bir türlü geçmek bilmiyor. Ve nihayet Fransa'nın golü geliyor. Bizim program ekibi yumak olmuş, sevinç gözyaşları döküyoruz. Fransızlar görse, bize Legion d`Honneur nişanı verirler. Maç penaltılara gitmediği için stüdyoya neredeyse timsah yürüyüşü yaparak gireceğiz... Neyse ki konuklarımız da anlayışlı. Saat 01.00 sularında başladığımız "Medyatik Sahur Özel" (!) programını, 03.15 civarında bitiriyoruz. Bunca hikayeyi niye anlattığıma gelince: Bazı okurlarım, "Program eleştirilerinizi gereğinden yumuşak tutuyorsunuz. Çok daha sert ifadelerle eleştirmeniz lâzım" diyorlar. Ben yıllardır bu sektörün içindeyim. En kötü programın bile arkasında yoğun bir emek ve özveri olduğunun farkındayım. Televizyona program hazırlamanın zorluklarını yıllarca set muhabirliği yaparak, televizyonların haber ve spor merkezlerinde çalışarak, program sunarak "yerinde" gözlemleyip, test ettim. Bu nedenle birinin beline baltayı indireceksem, sapından değil, bıçağından tutuyorum...