Ne yalan söyleyeyim,
Acun'un yeni yarışmasında çok daha
"şaşırtıcı" sahneler bekliyordum.
"Yetenek" diye önümüze çıkartılanlara bakınca
canım Türkiyem adına derin kaygılara kapıldım. Adı
"Yetenek Sizsiniz Türkiye" olan yarışma eğer böyle giderse,
"Yeteneksizsiniz Türkiye" adıyla yoluna devam eder. Yaşlı bir köftecinin
"dans gösterisi" adı altında yaptığı abuk subuk hareketlere geçer not verilmesine karşın, 10 pırıl pırıl çocuğun dünyada eşine rastlanmamış şekilde saz çalarak yaptıkları gösterinin kabul görmemesine şaşırdım. Bir de sarışın oyuncu adayı çıktı. Sahnede hiçbir şey yapmadı ama hemen elemeyi geçti.
"Torpil yapıldı" demek istemiyorum ama her nedense bizler
"yeteneğinin" farkına varamadık. Asıl canımı sıkan ise insanımızın horoz sesi çıkarmayı hala
"üstün yetenek" olarak görüp, yüzlerce kişinin önünde sergilemeye kalkması. Bir de jimnastikçi kız vardı ki o yarışmada ne aradığını hâlâ kendi kendime sorup, duruyorum. Belli ki iyi bir spor kulübünde yetişmiş faal bir sporcu. Anladığım kadarıyla gelecek de vaat ediyor. Ama böyle bir yarışmada işi ne? Sirkte mi çalışacak, panayırda mı? Yeteneğini geliştirip, enerjisini milli bir sporcu olmak için kullansa ya? Yok, olmaz. Televizyonda görünüp, 5 dakikada şana, şöhrete, paraya ulaşmak varken, her gün sekiz saat antrenman yapmanın ne lüzumu var? Jüriye gelince, ilk gün çok sayıda yarışmacıyı seyirciye tanıtmak gayesiyle, fazla yorum yapacak süre bulamadılar. Ama
Ali Taran'ın,
"televizyonun aradığı renkli yüzlerden biri olduğu" kuşkusuz. Gelecek haftalarda topa daha çok girmesi ve yarışmanın tekdüzeliğini kırması lâzım.
Oylum Talu da yerinde bir seçim. Hem güzel, hem sempatik, hem de ağzı laf yapıyor. Ayrıca, performansları aynı zamanda
"vicdan tartısında" ölçmesi de ona ayrı bir sempati kazandırıyor.
Acun ise performanslar sırasında
"çok şaşırmış ve büyülenmiş" gibi mimikler vermese çok daha iyi olacak. Çünkü
Türk halkı onu her şeyden önce
"doğallığı" yüzünden sevdi.