Son yıllarda izlediğim en ilgi çekici tartışma programının altında Siyaset Meydanı imzası vardı. Ali Kırca ve ekibi bu kez "ölme hakkı" üzerine fikir uçuşturdular. Programa görüntülü canlı bağlantı ile katılan ve bir dönem gazetelere verdiği "ötenazi hakkımı istiyorum" ilanıyla gündem oluşturan, vücudunun sadece boyundan yukarısını hareket ettirebilen Tuğrul Cankurt'u, kızı Berivan'ı 10 yıl boyunca adeta bitkisel hayatta yaşatmaya çalıştıktan sonra pes edip, kızının ötenazi hakkını kullanarak Fransa'yı ayağa kaldıran çileli anne Meral Tüzün'ü hukukçuları, doktorları, ilahiyatçıları dinleyince kafam allak bullak oldu. Yüreğim tam ortadan ikiye ayrıldı. Bir yanım, "Evet, yaşamı işkenceye dönen insanlar ölme hakkını özgürce kullanabilmeli" derken, öte yanım, "Yaşam kadar kutsal bir olgu olamaz. Başlangıcına ve bitişine ancak Yüce Allah karar verebilir" diyordu. Ancak Tuğrul Cankurt'un söylediği bir söz, yumru gibi yüreğime oturdu, kaldı. "Ben..." dedi, Cankurt, "2008 yılında gazeteye ilan vererek ötenazi hakkımı istedim. Ama bir tek ilgiliden ilgi görmedim. Bu bile bu ülkede ölmeyi istemek için başlı başına bir sebeptir..." Sonra dünyalar güzeli Bervian'ın annesini dinledim uzun uzun... "Allah hiçbir anneye böyle bir acı göstermesin" diye dua ettim içimden. Sonra Cankurt konuştu yeniden: "10 dakika boyunca kendinizi benim yerime koyun. Sadece boynunuzdan yukarınızı hareket ettirebileceğinizi varsayın. Yüzünüzün, gözünüzün kaşınması bile size ne kadar acı verecektir, görün, hissedin. Böyle bir insan üretkenliğini, birey olma özelliğini, mahremiyetini yitirir. En basit ihtiyaçları için bile etrafındakilere muhtaç olur. Bir düşünün hele..." Düşündüm, düşündüm... "Allah kurtarsın" diyebildim en son... Sonra beynime bir düşünce saplandı ve uyuyamadım: Yılbaşı gecesi 7 genç, gazdan zehirlenip, öldü. Sonra çığa bir o kadar kurban verdik. Beyoğlu'nda yürürken kafasına 200 kiloluk pencere düşen kız, hala hayata tutunmaya çalışıyor. Peki ya Serhan Şeşen'i pisi pisine yitirmedik mi? Tuzla Tersanesi 120. canı aldı elimizden geçen hafta... Trafiği, terörü, depremi hiç hesaba katmıyorum. İnsan hayatının bu denli "ucuz ve kolay" olduğu bir coğrafyada, "ötenazi hakkı" niye bu kadar "pahalı ve zor" olsun ki?..