TELEVİZYONDA tutunabilmek gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. atv'deki İbo Şov'u izlerken hep bunu düşündüm. Eskiden İbo eline mikrofonu aldığında herkes ekrana yapışırdı. Fazladan bir "efora" ihtiyaç duyulmazdı. Ama Tatlıses'in artık programını izletebilmek için "yorulduğunu" gözlemliyorum. İşin içine mutlaka "şov" ilave etme kaygısı ve sansasyon yaratma çabası girince, programdan daha ziyade bir "mücadele" görüntüsü ortaya çıkıyor. Son programın konukları da "reyting kurgusu" için özenle seçilmişti. Doğuş, Cavit Çağlar'ın kendisini bir süre evlat edindiği haberini patlatıp, sansasyon yaratacaktı. Sivri dilli Tuğba Ekinci, programın "konuşulmasını" sağlayacaktı. Şafak Sezer ise espriler konusunda "lojistik destek" verecek ve programın komedi bölümünü üstlenecekti. Beni ekrana yapıştıran ise bu çabalar değil, Tatlıses'in o Allah vergisi muhteşem sesiyle patlattığı uzun hava oldu. İbo'nun "Ben sana gülüm demem, gülün ömrü az olur"u söylediği bölüm kaydedilip, konservatuarlardaki şan derslerinde öğrencilere "ses kontrolü örneği" olarak gösterilmeli. Bana İbo'nun sesi yetiyor. Ama reyting canavarı ne yazık ki "daha fazlasını" istiyor...