Gazeteciler, atv'nin dizisi Hatırla Sevgili hakkında siyasilerden görüş almak isteyince, ÖDP Lideri Ufuk Uras'ın 5 yıldır televizyon izlemediği ortaya çıkmış. Uras, yaklaşık 5 yıl önce ruh sağlığını tehdit ettiği gerekçesiyle evinden televizyonu kaldırmış. Televizyonun "bağımlılık" yaptığına dikkat çeken Uras, "Televizyon, evin kâbesi gibi. Nereye koyarsanız, evin şekli, koltuklar ve düzen ona göre ayarlanıyor" demiş. Ufuk Uras eğer "sıradan" bir vatandaş olsaydı, "Kendi tercihidir" deyip, geçiştirebilirdim. Ancak insanların günde ortalama 5 buçuk saatini ekran karşısında geçirdiği bir ülkede "televizyonu görmezden gelmek" bir siyasi için önemli bir eksikliktir. Zira bu ülkede televizyonu bilinçli ve analitik bir gözle izleyebilirseniz, onu sosyal bir laboratuvar olarak değerlendirebilirsiniz. Hele ki asli görevi o ülkenin vatandaşlarının ne yaptığını, ne istediğini, neye ihtiyaç duyduğunu, hayatını nasıl geçirdiğini bilmek ve siyasi politikalarını bu ihtiyaç ve beklentiler üzerine kurmak isteyen bir siyasetçi için televizyon izlemek başlı başına bir "saha çalışması" olmalı. Örneğin; Ufuk Uras eğer izdivaç programlarını izlemiş olsaydı, "Bekarlara eş bulacağım" vaadinin en fazla oy getirecek siyasi yatırım cümlesi olduğunu bilecekti. Eğer Var mısın, Yok musun'u izleseydi, ekonomi politikalarını "sıfıra satın alıp, bankaya en pahalıya satmak" ve "risk almak" üzerine kuracaktı. Yaprak Dökümü'nü izleseydi, yanlış ekonomik planlamalardan kaynaklanan geçim sıkıntısının çekirdek aile yapısını nasıl bozduğuna şahit olacaktı. Avrupa Yakası'nda Burhan Altıntop ve Tanrıverdi gibi Anadolu kökenli gençlerin, İstanbul'da nasıl kültür erozyonuna uğradıklarını tespit edecekti. Tüm faydalı tartışma ve haber programlarının gece yarısından sonraya ötelendiğini görüp, televizyonun yeri geldiğinde nasıl etkin bir "uyuşturucu" olarak kullanılabileceğini fark edecekti. Ve daha neler, neler... Bana göre bir siyasi parti liderinin yapacağı en son şey, ruh sağlığını korumak ya da korkularıyla yüzleşmemek için gözlerini yummasıdır!