NE yazık ki, Aysel Gürel'i çok geç tanımıştım. İki yıl önce, Mustafa Kemal Kültür Merkezi'nin fuayesinde yaklaşık bir saat boyunca sohbet etmiştik. O güne kadar sadece "çılgın bir kadın" olarak bildiğim Aysel Gürel'in o fıldır fıldır gözlerinin ardında ne kadar büyük bir beyin, göğüs kafesinde ne denli yüce bir kalp sakladığını o gün anlamış ve ertesi gün bu izlenimlerimi köşemde büyük bir heyecanla yazıya dökmüştüm. Kimilerine göre "zaman zaman ölçüyü kaçıran çılgının teki"ydi. Ama pek az kimsenin farkına vardığı bir gerçek vardı: Aysel Gürel hem marjinal hem de halka yakın olabilen ender insanlardan biriydi. Kural tanımazlığını asla yıkıcılıktan yana kullanmıyordu. İnsanlara çılgınca gelen her eyleminin ardında yapıcılık ve yaratıcılık vardı. O dünyanın en güzel "çirkin" kadınıydı. Gidişi, hayat paletimizde fosforlu bir rengin kurumasına denk... Ve sanırım bundan sonra şarkılar hep enstrümantal olacak... Güle güle Aysel Abla...