Hemen bu başlığa itiraz edip, "Televizyon izlemenin neresi sanat kardeşim? Giy pijamanı, yerleş koltuğa, al eline kumandayı, zap'la dur" dediğinizi duyar gibiyim. Ama acele etmeyin. Anlatacaklarımı dinleyin. Yazının sonunda belki fikriniz değişir. Evet, Türkiye'de televizyon izlemek bir sanattır. Hatta bir "uzmanlık" gerektirir. Nedenlerini kısaca sıralamaya çalışayım. Bir kere Türkiye'de televizyonculuk sistemi henüz yerleşik ve kurallara bağlı işlemediği için her şey "günübirlik" hazırlanır. En geçerli slogan, "Bugünü kurtaralım, yarın Allah Kerim"dir... Bu nedenle izleyici, sistemin yalpalarını, zigzaglarını önceden görmek, hissetmek zorundadır. Örneğin; bir dizinin tutup, tutmayacağını daha ilk bölümünden anlamak mecburiyeti vardır. Yoksa izlemeye başlayıp, hikayenin içine girdikten sonra daha üçüncü bölümde diziniz ekranda buharlaşınca öylece kala kalırsınız. Eğer ikinci hafta programın günü, saati değişiyorsa anlayın ki Reyting Hazretleri kılıcını kuşanmış, dizinin boynunu uzatmasını beklemektedir. Bir de akşam programınızı gazetelerin televizyon sayfalarına göre yaptınız mı, yandınız. Hele orada belirtilen saatlere göre video kaydı filan yapmaya asla kalkmamalısınız. Zira gazetelerin ilgili sayfaları baskıya girdikten sonra kanallardan en az iki kez daha "saat düzeltmesi" gelir. Bunları teknik olarak sayfaya taşımak mümkün olmadığı için gazetedeki akışlar da ekrana bakışlar da şaşar. Programın ne zaman yayınlanacağını bilmek için gözünüzü ekrandaki tanıtım ve anonslardan ayırmamanız gerekir. Sonra "reklam arasında diğer programı izleme" konusunda kendinizi yetiştirmelisiniz. Zira bizde aynı izleyici kitlesine hitap eden rakip kanallardaki benzer programlar ısrarla aynı saatte yayınlanır ki, izleyici aptala dönsün, bir o kanala bir bu kanala koşup, dursun. Bu nedenle "Reklam arası boşluğunu değerlendirme" konusunda master sahibi olmalısınız. Bir de "kapak" reklamını mutlaka hissetmelisiniz. Nedir o "kapak" reklamı? Dizinin sonuna doğru en heyecanlı yerde çıkılan ve dönüşte dizinin sadece 3 saniye sürdüğü reklam kuşağı... İzleyici hep aynı tuzağa düşer ve her seferinde içinden "Bu da bana kapak olsun" diye geçirir... Eğer çocuklarınız iyi yetişsin istiyorsanız, gündüzleri uyutup, gece 24.00'ten sonra ekran başına oturtmalısınız. Çünkü gündüz programları incir çekirdeğini doldurmayan magazinler ya da gözyaşından reyting damıtan iç karartıcı dramlarla doludur. Oysa Türkiye'nin gerçek gündemini ve sosyal sorunlarını ele alan tüm haber ve tartışma programları gece yarısından sonra ekrana gelir. Bir de eliniz sürekli kumandanın üzerinde, "teyakkuz" durumunda olmanız gerekir. Çünkü her ne kadar programın başında RTÜK'ün akıllı işaretine göre "aile" yazsa da karşınıza ne zaman ne çıkacağı belli olmaz. Burası çizgi film kanalında "miki" (!) oynatılan bir ülke, unutmayın!.. Eee? Şimdi ne diyorsunuz? Bu coğrafyada televizyon izlemek kolay mıymış?