ELİME iki yeni albüm geçti. Biri, Mişa'nın daha önce bu köşede şarkısını tanıttığım Gönül Sabreyle Sabreyle adlı üçüncü albümü. Diğeri ise genç şarkıcı Zehra Belevi'nin ilk albümü Harikalar Ülkesi... Mişa, Üç Hürel'in unutulmaz şarkısı Gönül Sabreyle Sabreyle'ye yeniden öyle bir hayat vermiş ki insan dinlemeye doyamıyor. Zehra Belevi ise Türkiye'de ilk kez denenen ve kendi içinde müzikal bir öykü-kurgu barındıran Harikalar Ülkesi ile adeta yeldeğirmenlerine savaş açmış. Her ikisi de müthiş donanımlı sanatçılar. Müzik eğitimleri, kültürleri, yabancı dilleri, vizyonları ile şarkıcıdan öte "sanatçı" unvanını sonuna kadar hak eden insanlar. Ama onları ekranda göremiyorsunuz. Çünkü sansasyonel aşkları yok. Magazin programlarında mıncıklanacak skandalların altına imza atmadılar. Bir müzik yarışmasında jüri üyesi ya da yarışmacı olarak ona buna laf sokmadılar. Durup, dururken bu ülkenin müzik değerlerine dil uzatmadılar. Haydi müzikal yeteneklerini geçtik diyelim. İnsanların ilgisini çekecek öyküleri de mi yok? Olmaz mı? Hem de ne öyküleri var. Örneğin Zehra Belevi iki ay önce beyin ameliyatı olmuş. Kafatasından kocaman bir ur çıkartmışlar. Ölümden dönmüş. Ama bunu hiçbir zaman medyaya malzeme etmemiş. (Ben de kızgınlığımdan yazıyorum. Ondan izin almadan, bağışlasın.) Bir televizyon yapımcısı, "Gel bizim programda bu beyin ameliyatını ve yaşadıklarını anlat" demiş. Bizimki kabul etmeyince, davetten vazgeçmişler. Mişa'nın hikâyesi ise ebediyen bende saklı kalacak. Dedim ya onları ekranda göremezsiniz. Ve belki de uzun bir süre daha göremeyeceksiniz. Çünkü "sadece müzikleriyle var olmak" gibi bir yanlışın (!) içine düşmüşler...