PAZAR günü kimi görsem, "Geçmiş olsun" dedi. Profesyonel yarışmasında başıma gelen Ela'yı savuşturduğum için... Destek verenler çoktu. Herkesin boğazında düğümlenenleri seslendirdiğim için boynuma sarılan gerçek sanatçılar "Helâl olsun" dediler. Canlı yayında sabır ve nezaketle sarf ettiğim her cümlenin "ziyan olduğunu" söyleyenler de vardı. "Boşuna nefes tükettiniz Yüksel Bey'ciğim" diyenler oldu. Olsun, "Ekranların dil çıkaran, popo sallayan, 40 yıllık sanatçılarla alay eden, 25 yıllık gazetecilere çamur atanlara teslim edilemeyeceğini" birilerinin haykırması gerekiyordu. Ben haykırdım. Hiç de pişman değilim. "Reytinge tahvilli ucuz ekran oyunlarının" sahnelenmesine bundan önce olduğu gibi bundan sonra da karşı duracağım. Her yerde, her zaman... Sunay Akın'ın Oyuncak Müzesi'nde karşılaştığım bir emekli pilotun söylediklerini ise unutamayacağım. Dedi ki; "Yüksel Bey, sizi dün akşam büyük bir hayretle izledim. Soğukkanlılığınıza, duygularınızı kontrol etmenize hayran oldum. Ben olsaydım, herhalde şu bastonumla üzerine yürürdüm. Bizim pilotluk mesleğinde en önemli meziyet, her şart altında duyguları kontrol edip, soğukkanlı kalabilmektir. Siz mükemmel bir savaş pilotu olurmuşsunuz!.." Hayatımda ilk kez bu kadar alçak irtifada it dalaşına girmek zorunda kaldım. Allah, savaş pilotlarımızı her türlü "beladan" uzak tutsun!.. Bu arada geçirdiğim "kazaya" hiç üzülmedim. Çünkü bu tür insanlarla şehrin her köşesinde her an karşılaşıp, tartışma olasılığı var. Asıl üzüldüğüm; Ela'yı ertesi gün Günaydın'ın birinci sayfasına kocaman fotoğrafıyla basıp, "onurlandıran", bana ve ondan da önemlisi şerefli gazetecilik mesleğine saygısızca saldırmasına rağmen onu pazartesi sabahı programlarında "ağırlayıp", ödüllendiren arkadaşlarımın tavrıydı. Ama unutulmamalı: Seviyesizliğin üstüne basmak, kimseyi olduğundan daha uzun boylu göstermiyor!.. NOT: Bu yazı, söz konusu hanımefendi (!) hakkında kaleme almak zorunda kaldığım son yorumdur. Sütunlarımızdaki bu "gereksiz" işgal için değerli okurlarımdan özür dilerim.