atv Ana Haber'de büyük bir hayretle izledim. Beyaz Gelincik dizisinin oyuncularından Fırat Rahatlar, çekimlerin sürdüğü Adana'da dayak yemiş. Nedeni; günahsız kadınların hayatını uyuşturucu vererek mahvetmek!.. Tabii ki oyuncu Fırat Rahatlar uyuşturucu satıcısı filan değil. Sadece Beyaz Gelincik dizisinde Meryemce'ye uyuşturucu karışımı hazırlayıp, veren tıp fakültesinden kovulma bir adamı oynuyor. Bu sahneden etkilenen bir kaç delikanlı, caddede yürürken Fırat'ın yolunu kesmiş. "Sen dozu iyi ayarlayamıyorsun. Biz daha iyi yaparız. Al sana uyuşturucu" deyip, sille tokat girişmişler... Bunlar münferit olaylar gibi değerlendirilse de, ekran karşısındaki izleyicilerin en azından "bir bölümünün" etkilenme eşiğinin ne denli düşük olduğunu, televizyonun kötü etkileri karşısında ne kadar korunmasız bulunduklarını göstermesi açısından önemli. Bir dönem rahmetli Erol Taş'ın Sultanahmet'teki kahvehanesi taşlandığında, "Halkımız cahil, ileride bunlar olmaz" denilmişti. Kurtlar Vadisi'nde ölen Çakır'ın ardından İzmir'de gıyaben cenaze namazı kılındığında olay sadece "mizahi" açıdan ele alınmıştı. Çocuğu olmayan Pınar Altuğ'a dizisinden dolayı Yılın Annesi ödülü verildiğinde, Ekmek Teknesi'nde fırıncıyı oynayan Savaş Dinçel, Fırıncılar Derneği tarafından ödüllendirildiğinde bizden başka kimse çıkıp da "Ne yapıyorsunuz kardeşim?" dememişti. Türkiye'de televizyonculuk yapmak, batıdan çok daha farklı bir "toplumsal duyarlılık" gerektiriyor. Umarım bu son örnek, "Bana ne kardeşim, beğenmeyen izlemesin" kolaycılığındaki yapımcılara ve yayıncılara fikir verir.