Perşembe akşamı Cem Yılmaz'ın gösterisini izlemek üzere Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'ndaydım. 5 bini aşkın Cem Yılmaz fanatiğiyle birlikte... Cem'in gösterileri artık bir şov olmaktan çıkıp, "toplu gülmece ayinine" dönüşmüş. Sağımda, solumda oturanlar her espriden önce birbirlerini dürtüp, "Ay bak burası çok komik" diyorlardı. Belli ki çoktan "Cem'in müritleri" arasına katılmış ve bu gösteriyi en az iki kez izlemişler. Ama yine de adam başı 45 milyonu bayılıp, "gülmeye programlanmış bir şekilde" koltuklardaki yerlerini almışlar. Cem'in 3 yıl önce askerden gelir gelmez sahnelediği şovuyla, bugünkü arasında çok büyük farklılık yok. Bazı minik bölümler çıkartılmış, yerine yenileri eklenmiş. Şov, elden geldiğince güncellenmeye çalışılmış. Artık "kült" haline gelen espriler ise yerli yerinde duruyor. Peki espri "zekice şaşırtmacalara ve sürprizlere" dayandığına göre, insanlar daha önce 2-3 kez izledikleri Cem Yılmaz'ın şovuna neden giderler? Cem aslında bu sorunun yanıtını gösterinin en başında veriyor. Diyor ki, "Burada geberene kadar güleceksiniz. Ama dışarı çıktığınızda aklınızda hiçbir şey kalmayacak..." Gerçekten de öyle... İçeride stresin, iş yoğunluğunun, türlü derdin adeta "süngerleştirdiği" beyninizi süzüyorsunuz. Caddeye adım attığınız anda beyninizi ve yüreğinizi sonsuz bir "rahatlama" hissi kaplıyor. Cem'in gösterisi bir terapi... Bu nedenle insanlar "seanslara" düzenli olarak devam etme isteği duyuyor! Şovun en fazla eleştirilen yönü ise belden aşağı esprilerin yoğunluğu ve küfürlü konuşmaların çokluğu... Bu tarzı savunduğumdan değil, ama Cem "cinselliği" ve "argoyu" o kadar samimi, o kadar "yaşama ait bir doğallık" halinde sunuyor ki, insan gülmekten, kızmaya fırsat bulamıyor. Yine de Cem'in şovuna, meraklı küçükleri götürmemekte fayda var. Zira gece boyunca size yöneltecekleri "ahret" sorularının muhatabı olup, kan ter içinde kalma ihtimaliniz çok yüksek...