Başkan Obama, döneminin bitmesine iki yıl kala yapılan ara seçimlerde ağır bir yenilgi aldı. Zaten geleneksel olarak düşük olan seçimlere katılma oranı, ABD standartlarına göre bile bir hayli düşük kaldı. Demokrat Parti'ye oy veren seçmenlerin sandığa gitmemesi, Cumhuriyetçi Parti'nin Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğunu sağlamlaştırmasına, Senato'da ise çoğunluğu ele geçirmesine yol açtı.
Her iki mecliste de çoğunluğun muhalefetin elinde olduğu bir sistemde, büyük ve geniş başkanlık yetkilerine rağmen Obama, kolay bir iki yıl geçirmeyecek, bu ortada. Ancak bu seçim sonuçlarının anlaşılması da çok kolay değil. Dünyadaki liberal ekonomilerin giderek durağanlığa gömüldüğü bir dönemde, ABD ekonomisi 2008 bunalımının yarattığı sarsıntıyı atlatmış görünüyor. Hem ekonomik büyüme, gelişmiş ülkelerin hayal edemediği yüzde üçün üstünde bir performans gösteriyor, hem de işsizlik yüzde altılar mertebesine geriliyor.
ABD'de, liberal ekonomik yaklaşıma uygun düşmediği için Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin ve muhafazakâr kesimin "koyu sosyalizm" zannettiği ve istemediği sağlık sistemi "Obamacare", şimdiden olumlu sonuçlar vermeye başladı. Obama, ilk seçilmesinden önce söz verdiği gibi ABD silahlı kuvvetlerini Irak'tan çekti, büyük ölçüde Afganistan'dan da muharip kuvvetlerini giderek daha fazla sayıda çekiyor. Ortalama bir siyasetçi için, altı yıllık iktidarı sonrasında hiç de kötü olmayan bir bilançoya rağmen, Obama'nın bu seçimlerde çok ciddi bir uyarı alması nasıl açıklanabilir?
Her şeyden önce, Obama, çok büyük ve gerçekleştirilmesi olanaksız ümitler yaratarak seçildi. Seçilmesinin üstünden daha bir yıl geçmeden, kendisine "ilerde yapacağı muhtemel" girişimler için Nobel Barış Ödülü tevdi edildi. Yaratılan beklentiler o denli büyük oldu ki, Obama'nın performansı daima beklentilerin çok altında kaldı.
İkinci bir husus olarak, genelde tecrübesiz fakat yetenekli insanlarla çalışmayı seçti, Demokrat Parti'nin tecrübeli kadroları, kendisine ilk seçimde parti içinde rakip olan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, usta siyasetçi ve CIA eski Başkanı, Savunma Bakanı Leon Panetta gibi isimler yönetimden ayrıldılar.
Kısa vadede, özellikle de Ermeni tehcirinin yüzüncü yılına denk gelen 2015'te, gerek Senato gerek Temsilciler Meclisi'nde Türkiye'ye muhalif isimlerin koltuklarını kaybetmesi olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Ne var ki, Cumhuriyetçi Parti, İsrail hükümeti ile Türkiye arasındaki gerginlikten en fazla rahatsız olan muhalif siyasetçileri barındırıyor. Bu anlamda İsrail hükümeti ile var olan derin güvensizlik ABD -Türkiye ilişkilerine daha da fazla yansıyabilir. Mayıs 2015'te gerçekleşecek İsrail seçimleri yeni perspektifler açabilecek mi? Bir de altı çizilmesi gereken husus, her şeye rağmen 2016'da, çok karizmatik bir aday çıkaramadıkları takdirde, Cumhuriyetçilerin başkanlık seçimini kaybetmesi, Demokratların (muhtemelen Hillary Clinton'un) kazanması ihtimalinin ufukta görünmesi... Dolayısıyla ABD ile ilişkilerde gelişmeler olumlu bir yol da takip edebilir.
Düzeltme: Geçen yazımda Çankaya Köşkü'nün ilk sahiplerinin Papazyan ailesi olduğunu yazdım, Kasapyan ailesi olarak değiştiriyor özür diliyorum.