Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Biraz güdük kaldı, genç adam...

Cyrano de Bergerac, Edmond Rostand'ın ölümsüz piyesinde, uzun burnu ile dalga geçmeye çalışan genç Valvert Vikontu'na böyle cevap verir. "Çok uzun bir burnunuz var" dediğinde, "çok" diyen Cyrano, gerisini bekler, arkası gelmeyince "Biraz güdük kaldı genç adam" diyerek uzun burnuyla nasıl alay edilebileceğinin örneklerinden oluşan muhteşem tiradına başlar.
Türkiye'deki siyasi tartışma ve muhalefet etme adabı, tümüyle kabul edilebilir sınırların ötesine gittiği için, artık Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı Slobodan Miloşeviç, Nikolai Çavuşesku ve Hafız el Esad'a benzeten görüşler sergileniyor. Temelinde de, Ankara'da yaptırılan ve açılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın görkemi, maliyeti ve konumu yatıyor. İşin ilginç tarafı, yakın zamana kadar, Ankara'da Çankaya sırtlarında bulunan Cumhurbaşkanlığı köşkünün, Papazyan Efendi'nin bağ evi olduğu hususu kimseyi rahatsız etmedi. Garip olan da zaten, kamuoyunda, bir Cumhuriyetin en yüksek mevkiinde oturan insanın, müsadere edilmiş bir Ermeni evinde ve arazisinde kalmasının yadırganmaması, ancak yeni bir Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılmasına böylesine muhalefet edilmesiydi.
Her ülkenin, geçmişinden gelen, büyük ölçüde geleneklerinden kaynaklanan "iktidarın görünümü" diyebileceğimiz uygulamaları vardır. Birleşik Krallık, meşruti bir monarşidir, her monarşiden fazla İngiliz Kraliçesi ulusun ortak kimliğini simgeler. Ülkede, Buckingham'dan Balmoral'e, birçok saray ifade ettikleri simge itibarıyla dikkatle korunurlar, Kraliyet ailesi buralarda ikamet eder. Fransa bir cumhuriyettir, ancak Cumhurbaşkanı Elysee Sarayı'nda oturur, gerekli gördüğü hallerde (Mitterrand'ın 1984'te düzenlediği gibi) Kral 14. Louis'nin yaptırdığı Versailles Sarayı'nda toplantı düzenler, davetler verir. Kimsenin aklına da "bu davetleri düzenlemek için kim bilir kaç para sarf edildi, bunun adı diktatörlüktür" demek gelmez.
Türkiye, buna istisnadır. Darbe ile devletin en yüksek makamını işgal etmiş kişilere, iktidarlarında kimsenin "diktatör" demeye cesaret edemez, bunu yapanlar zaten kovuşturulur, hapse atılır ya da daha da büyük felaketlere duçar olurlar. Demokrasinin işlediği dönemlerde ise, bütün bunları gönül rahatlığıyla yapabilirsiniz, ifade özgürlüğü vardır. Düşünceleri yüzünden hapis yatmış bir siyasetçi, ülkenin en yüksek makamına seçildiğinde, yaptırılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı dahi sorun edilebilir.
O binada ikamet eden siyasetçi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, kimsenin yapmaya cesaret edemediği bir soruna el atmış, "Kürt barışını" sağlamak için Öcalan ile doğrudan görüşmeyi göze almış, bütün siyasi hayatını terazinin bir kefesine koymuş, halkın çoğunluğuyla o mevkiye demokratik olarak, ilk kez doğrudan oyla seçilmiş biridir. Görev süresi bittiğinde, binayı hanedanına değil, gene demokratik biçimde seçilecek halefine terk edecektir. Görevi boyunca da, demokratik hukuk devleti sınırları içinde, alıştığımız doğrudan üslubuyla doğru bildiğini ifade etmekten çekinmeyecektir. Kendisi için yapılan onca "olumsuz" değerlendirmelere rağmen, bugün iki milyona yakın mülteci, hayatlarını ve onurlarını kurtarmışlardır. Tüm Müslüman ülkelerde, çok ciddi bir halk desteği, her fırsatta kendisini göstermektedir. Onun bir Miloşeviç, Çavuşesku, Esad ya da başka bir kanlı diktatörle karşılaştırılması ciddi bir akıl tutulması olarak tanımlanabilir. Bu itham, geçmişin darbeci liderlerine böylesi bir çıkışı yapamamış bir kesimden geliyorsa, acıyarak Cyrano'nun "biraz güdük kaldı genç adam..." dizesini hatırlatmak yeterli olacaktır...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA