Türkiye, özellikle de AK Parti hükümeti, Gezi sürecinden bu yana, bazı uluslararası güçlerce bilinçli olarak bölgesinde ters giden her gelişmeden sorumlu tutuluyor. Giderek artan biçimde, saygınlığına sürekli bir saldırı var. Üç yılı aşkın süredir iki yüz binden fazla kişinin katledildiği Suriye'de, Batılı demokratik güçler ittifakı uzun zaman hiçbir şey yapmamayı seçti. Türkiye dışında ses çıkaran pek olmadı.
Rusya ve İran ise, Beşar Esad'ın ülkeyi yok etme pahasına zorla iktidarda kalabilmesi için savaşa fiilen taraf oldu. Ayrıca Esad, Suriye'nin kuzeyindeki kuvvetlerini büyük ölçüde çekerek bölgeyi PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin denetimine bıraktı. PYD, Esad rejiminin bu jestini, Suriye muhalefetine katılmayı reddederek yaptı. Suriye'deki muhalif güçlerle PYD'nin arası giderek açıldı, Cenevre konferanslarına Suriyeli Kürtlerin temsilcileri katılmadı.
Suriye, eğer IŞİD ortaya çıkmasaydı, muhtemelen hâlâ kimsenin müdahale etmediği bir "devletsiz bölge" ve kan gölü olmayı sürdürecekti. Ancak hem Suriye, hem de Irak'ta operasyon yapabilen, son derece acımasız fakat bir o kadar da Saddam'ın eski komutanlarının becerisini kullanabilen askeri bir güç olarak IŞİD, bütün denklemi bozdu. Irak ordusunun Al Maliki hükümetinin aşırı mezhepçi politikaları yüzünden "ulusal" bir askeri güç olamadığı ortaya çıktı. IŞİD birlikleriyle nerede karşılaştılarsa ABD'nin kendilerine verdiği son derece gelişmiş ağır silahları bırakarak kaçtılar.
Bugün IŞİD, Bağdat'ın dış mahallelerine kadar egemenliğini sürdürebiliyor. Irak ordusunun Saddam döneminden kalma becerisiyle, hem Suriye'de ele geçirdiği Rus yapısı silahları, hem de Irak ordusuna ABD'nin verdiği silahları kullanabiliyor. Ne Kuzey Irak Kürdistan Bölgesinin milis gücü olan Peşmerge güçleri, ne Kuzey Suriye'deki PYD güçleri IŞİD karşısında dayanabildiler. Ağır silah ve tank kullanabilen IŞİD, istediği her yeri ele geçirdi. ABD, IŞİD petrol alanlarına yaklaştığında havadan müdahale etti. Ancak kurduğu IŞİD karşıtı koalisyona katılan ülkelerin ortak kararı, bölgeye kara birliği yollamamak biçiminde tezahür etti. Türkiye sınırında ufak bir yerleşim olan Kobani, IŞİD tarafından muhasaraya alındı ve düşme raddelerine geldi. Havadan verilen ABD desteği, başlangıçta fazla etkili olmadı. Bölgenin bütün sivil halkı, sınırdan geçerek Türkiye'ye sığındı.
Yaklaşık 200 bin kişi, var olan bir buçuk milyon sığınmacıya katıldı. Türkiye, bu insanları muhakkak bir ölümden kurtardı. Bu nedenle Kobani, hiçbir zaman yedi bin masum sivilin katledildiği Srebrenitsa olmayacak çünkü sivil halkı Türkiye Cumhuriyeti kurtarmış bulunuyor. "Neden PKK güçlerinin Kobani'ye geçişi engelleniyor" sorusunu, muhtemelen aklı başında hiçbir gözlemci Türk hükümetine yöneltemez. Her şeyden önce, çözüm sürecinde yurtdışına çıkma taahhüdü veren PKK'nın, bu sözünde durmamış olduğu ve muhtemelen yabancı güçlerce ikna edilerek silahlı militanlarını Türkiye'de tuttuğu ortaya çıktı. Yapılan görüşmeler sonucu, zorla Kuzey Irak Peşmerge güçleriyle eğitim almış olan yüz elli kadar Suriyeli Kürt savaşçının geçişi karar altına alınabildi. Bu kararı da, Kuzey Irak yönetimi aldı, Türkiye sadece geçişi sağlamayı üstlendi. PYD'nin beğenmediği Özgür Suriye Ordusu'na bağlı yaklaşık 1.300 kişilik bir güç, IŞİD'e karşı savaşmak için gene Türk sınırını kullanabilecek. Bütün bunlar olurken, kışkırtmalar sonucu Türkiye'de yaklaşık 40 kişi hayatını kaybetti. IŞİD'in Kobani'de ilerlemesi ağır hava bombardımanı sayesinde durduruldu, ancak geri püskürtülemedi. Türkiye, hiç kimsenin kendi askerini göndermek istemediği Suriye çöllerine, Mehmetçiği göndermemekle itham ediliyor. Türkiye, muhtemelen çok yakında göçmenlere verilen yemeklerin kalitesi yüzünden de itham edilebilir. Türkiye'ye kötülük etmeye çalışırken, artık gerçeklikten kopan karanlık bir yapıdan bahsediyoruz. Çok kısa bir gelecekte, Türkiye'yi itham edenlerin Suriye'de neden hiçbir şey yapmadığı ortaya çıktığında, acaba kimlerin yüzü kızaracak?