Türkiye'de seçimle iktidar olmak çok zordu. Her şeyden önce, hükümeti kurmakla iktidar olunamayacağını bizlere 1960 sonrası dönem çok iyi gösterdi. Silahlı Kuvvetler'deki görüş ayrılıkları ve darbe girişimleri engellensin diye, son derece geniş halk desteği olan iktidarlar devrildi. Ancak sadece bir "askeri vesayete" indirgenmemesi gereken bir demokrasi anlayışımız ve bunun yarattığı sorun var. Türkiye'de yerleşik bir kadronun elinde tuttuğu alanlar, bürokrasi ve yargı ile sınırlı değil, medya da büyük ölçüde bu tanıma giriyor.
Türkiye'de nadiren, uzun vadeli ve programlarını hayata geçirebilen hükümetler işbaşına geldi. Çok partili dönemde Menderes, 1965 Demirel dönemi ve AK Parti hükümetleri istisna olarak alınırsa, geri kalan iktidarların ne kadar hükümet olurlarsa olsunlar, icraatları hem geçmiş dönemin devam eden yatırım programlarına, hem de bürokrasinin devlet işleyişini hükümetten çok daha iyi bilmesine bağlı olarak biçimlendi. Bunların yanında medya da, büyük ölçüde İstanbul, biraz da Ankara merkezli biçimde gelişti. Yerel basın hiçbir zaman kendine bir yaşam alanı bulamadı. Sistemin merkeziyetçiliği, kendisini bürokrasi kadar medyada da gösterdi. Merkeziyetçi, kemikleşmiş bir anlayış medyaya hâkim oldu, yerel basınla dengelenmediği için orantısız bir güç verdi.
Bugün, ilerici ve muhalif konumda olan ve etik değerleri çok tutarlı savunduğunu ifade eden çoğu yayın organı ve onların önde gelen yazarları, 12 Mart müdahalesini "ilerici" bulmak, 12 Eylül sonrası "Evren'di, evrensel oldu" gibi güzellemeler yazmak konusunda hiç parlak olmayan sicillere sahipler. Bunun da ötesinde, 1970'li yılların ortasından itibaren, magazin gazeteciliği ile siyasi icmal ve tavır, birbirine girdi. Buna ek olarak, büyük sermaye gruplarının medya dünyasına girmeleriyle, "bağımsız" medya anlayışı da, büyük ölçüde uygulaması olmayan teorik bir tanım haline geldi.
Bu gelişmeler çerçevesinde, Freedom House gibi raporu günlerdir manşetlerden inmeyen bir kuruluş, Türkiye'deki basın özgürlüğü hususunda, son 20 yılda en özgür, en serbest dönemin AK Parti hükümeti dönemi olduğunu geçtiğimiz yıllarda yaptığı araştırmalarda göstermişti. İki yıldır, medya ve gazeteciler üzerinde çok büyük baskıların olduğu, tarihte böyle bir baskı döneminin yaşanmadığı iddia edilirken, Freedom House kuruluşu 2012 raporunda Türkiye'de ifade özgürlüğü için, olumlu bir değerlendirme yapmıştı. Geçtiğimiz yıldan bu yıla, hangi alanda ne değişti de ifade özgürlüğü çok kısıtlandı sorusuna verecek bir cevabım yok. Muhtemelen Freedom House yetkililerinin de pek yok; sadece nasıl bir sistemle değerlendirdiklerini açıklamışlar. Bu sistem, geçtiğimiz yılda değişmediyse, içerik olarak değişen ne olabilir sorusuna cevap aramaya devam edeceğiz anlaşılan, çünkü somut bir yanıt verilmiyor.
Türkiye'de çok büyük bir medya çeşitliliği var. Bunun içinde çok değişik siyasi duruş sergileyen unsurlar mevcut. Bunların bir kısmı hükümeti desteklerken, bir bölümü de hükümete karşı son derece sert bir muhalefet yapıyor. Mizah dergileri, ancak çok gelişmiş demokrasilerde olabilecek bir eleştiri serbestisine sahipler. Başbakan Erdoğan, birkaç kez bu konuda yargıya başvurdu, ancak hiçbir davayı kazanamadı. Yargının, eleştiri hakkının aşırıya kaçması konusunda dahi, ifade özgürlüğünü öne çıkaran, hatta arka çıkan tavrı, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğüne neden kötü puan kazandırır anlamak mümkün değil. Türkiye'de, eskiden iktidar olmak zordu, bunu AK Parti hükümeti büyük ölçüde reformlarla, vesayetlere karşı durmasını bilerek kırdı. Türkiye'de, medyaya objektif yansıyabilmek ise henüz çözülmemiş başka bir vesayet yumağını gösteriyor. Freedom House başta olmak üzere, tüm muhalif değerlendirmeler, Türkiye kökenli... Bunun da bir ifade özgürlüğü olduğu tartışılmaz, ne var ki medyada var olan kemikleşmiş yapı, kendi varlığı için bir yaşam mücadelesi veriyor. Dünyanın en varlıklı gazetecilerinin memleketi Türkiye'de kimse konumunu terk etmeye meyilli değil. Anlaşılabilir bir durum, ancak medyada siyasi tavır almak ne kadar meşru bir hak ise, siyaseten tavır alıp bunu "objektif olmak" diye vitrine koymak ise o denli etik olmaktan uzak...