Türkiye, mahalli idare seçimlerini yaptı. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, önemli bir zafer kazandı. Hem geçmiş yerel seçimlerdeki oyunu artıran, hem de önemli büyükşehir belediyelerini elinde tutmayı başaran iktidar partisi, yurttaşların desteğini tazeledi. Seçmen kitleleri, on bir yılı aşkın süredir tek başına iktidarda olan bir siyasi partiye, ulusal düzeyde gerçekleştirilen sekizinci seçimde de çok yüksek oy oranıyla güvenlerini yenilediler.
Türk ekonomisinin son on yedi çeyrek boyunca kesintisiz ve istikrarlı biçimde büyüme göstermesi, seçmenin tercihinde büyük rol oynadı, bu yadsınamaz. Ne var ki, bu seçim, siyaset tarihinde benzeri az bulunan bir "tek adam resitali" şekline büründü.
17 Aralık 2013 darbe girişiminin ardından, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisini, ailesini ve yakın çalışma arkadaşlarını hedef alan bu "korsan muhalefet" ile mücadele etmek için, kendisini en ön saflara taşıyan, çok uzun zamana yayılmış yoğun bir halkla iletişim stratejisini hayata geçirdi. Mahalli İdareler seçimi kampanyası daha başlamadan, neredeyse her gün açılışlara, toplantılara katılarak halka hitap etti. Seçim kampanyasıyla birlikte, günde ortalama üç il veya ilçe dolaşarak, hepsinde bir saati geçen konuşmalarla çok büyük yığınlara hitap ederek, hatta sağlığını tehlikeye atarak yerel seçimleri kendi istediği tartışma ve hesaplaşma zeminine çekmeyi başardı. Siyasetçi yeteneğini bir virtüöz gibi kullandı. Bu kampanya, İstanbul'daki iki milyonluk dev mitingle şahikasına ulaştı. Sosyal medyaya devamlı aktarılan karalama, yapıştırma, montajlama, iftira akıntısını da böylelikle izale etmeyi başardı. Başbakan, temel olarak seçmenin karşısına tek bir mesajla çıktı: "benim adım Recep Tayyip Erdoğan, on bir yılı aşkın süredir partimle birlikte tek başıma iktidarım. Bütün seçimleri kazanarak demokratik meşruiyetimi aldım. İşte yaptıklarım... Bunlara bakmanızı, söze değil icraata itibar etmenizi ve bana oy vermenizi istiyorum."
Kitleler, Başbakan Erdoğan'a, istediği güvenoyunu büyük coşkuyla verdi. Katılımı tarihte serbest seçimlerde alınmış en yüksek rakamlara ulaşan bu seçim, sadece şekil olarak değil, ruh ve katılım olarak da Başbakan Erdoğan'ın büyük güvenoyu topladığı seçim olarak hatırlanacak.
Ancak bu seçimin galibi kadar mağlubu da önem arz ediyor. Belden aşağı darbelerle siyaset yapmaya çalışan "korsan muhalefete" karşı, Türk halkının herhangi bir tahammül göstermek niyetinde olmadığını hep beraber gördük. Bu "Korsan muhalefet" gündemine sahip çıkan siyasi hareketler ise, yaşatılan büyük seferberlik havasına ve yeşertilen umutlara rağmen gene başarısız oldular.
Türkiye'de bu seçim süreci, benzeri görülmemiş bir gerilim ve "ötekileştirme" kampanyası haline getirildi. Büyük ölçüde AK Parti seçmen kitlesini hedef alan, aşağılayıcı, tepeden bakan, sınıf aidiyetini taassup haline getirmeye çalışan elitist yaklaşım, seçim sonuçlandığında çok ciddi darbe yedi.
Belki bu seçimlerin verdiği en önemli mesaj, Türkiye'ye dışarıdan bakarak ahkâm kesenlerin, hükümetin ömrüne son biçenlerin, Türk toplumundaki dinamikleri hayalleriyle karıştıranların aldıkları mesaj oldu. Türkiye'de toplum istikrara, devamlılığa, denenmişliğe ve başarıya oy verdi.
Başbakan Erdoğan, paralel yapıyla mücadelesinin süreceğini, seçim akşamı yaptığı konuşmayla teyit etti. Türkiye'nin yeni bir dönemi başlıyor. Devlet kurumları, dış ilişkiler, siyaset yapısı bu dönemde yenilenmek, çağdaş, evrensel standartlarda dönüşüm geçirmek zorunda. Yurttaş ise, olabildiğince açık biçimde, "korsan" olan hiçbir şeye itibar etmediğini ortaya koydu.