Yarın Mahalli İdareler seçimi yapılacak. Bir seçimin yapılmasını ve demokratik, sorunsuz biçimde bitirilmesini herhalde Türk toplumu, hiçbir dönemde bu kadar istememiştir. Hiçbir seçim, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel yapısını, kişi hak ve özgürlüklerini, devletin en mahrem işleyişini bu derece göz ardı ederek, hatta gerektiğinde yok etmeyi, toplumu kaosa sürüklemeyi göze alarak gerçekleştirilen bir mücadeleye sahne olmamıştır.
Türk demokrasisi, tüm eksiklerine rağmen halkın çok büyük kesiminin sağduyusu ve sandıkların yargısına saygısı sayesinde dinamizmini hiç yitirmemiştir. Bunu ortadan kaldırmayı, en demokrasi düşmanı darbeler bile gerçekleştirmeyi başaramamış, halkın baskısıyla en kısa zamanda seçimlere gitmek zorunda kalmışlardır.
Bu defa karşı karşıya olduğumuz rejim düşmanı, en acımasız işgal ordusuyla bile iyi geçinebilecek bir akıl ve vicdan kararmasından mustarip, Türkiye'nin geleceğini kendi emelleri için tümüyle mahvetmekten bir an bile geri durmayacak bir karanlığı temsil etmektedir. Devlet kademesinin en mahrem konuşmalarını, kesip biçerek, bir an önce sosyal medyaya sızdırmakta tereddüt dahi etmemiştir. Bunun nasıl bir tehlike olduğunu anlamaktan aciz, sandıklarda gene seçmenin tepkisini görecek olan ana muhalefet, anlaşılması mümkün olmayan bir aymazlıkla, "korsan muhalefetin" gündemini devralmakta beis görmemektedir. Türkiye'nin, inanılmaz güç koşullarda savaşa girmeden, ancak ulusal güvenliğinden ödün vermeden yürüttüğü Suriye politikası, muhalefet tarafından "savaş çığırtkanlığı" olarak algılanmaktadır. "Türkiye'nin savaşa girmek istediği", muhalefet lideri tarafından meydanlarda dile getirilmekte, tüm müttefik ülkeler, yabancı medya, bu demeçlere bakarak neler olduğunu anlamaya çalışmakta, çoğu zaman da muvaffak olamamaktadır.
Ne ilk Körfez savaşında, ne de Irak savaşında Türkiye sıcak savaşa girmemiştir. PKK terörünün ülkeyi kan gölüne çevirdiği dönemlerde dahi, ancak Kuzey Irak'ta hiçbir devlet otoritesinin bulunmadığı bölgelere askeri operasyonlar düzenlemiş, daima kendi sınırları içinde kalmayı ilke bellemiştir. On bir yıldır iktidarda olan, Güneydoğu'da akan kanı durdurmuş AK Parti hükümeti, herhalde "Türkiye'yi savaşa sokmakla" itham edilebilecek en son iktidardır. Ancak bu da yapılmıştır.
Bu ülkede demokratik meşruiyetin yenilenmesi, tüm devlet yapısının evrensel, çağdaş, hukuk değerlerine göre yapılandırılması, artık hayati bir önem taşımaktadır. Bunu yapacak olanlar vesayet avcıları, terör tacirleri, düşmana paralı askerlik ve bedava casusluk yapma meraklıları olmayacaktır. Bu seçimde verilecek oylar, on bir senenin hizmetine, şeffaflığa, siyasi ikbalini sandık dışında hiçbir başka yerden beklemeyenlere verilecek oylar olacaktır.
Bu seçimde, demokratik açılımlara, Kürt barışının daimi hale gelmesine, istikrara oy verilecektir. AB ile ilişkileri kopartmamış, muhalefetin çağrılarına rağmen müzakere masasına oturmuş, o masadan kalkmamış olan Başbakan Erdoğan güvenoyu alacak, ya da ona karşı oy verilecektir.
Bu seçimde şantajdan, dümenden, düşmanla açık işbirliğinden medet umanlardan, Türkiye'nin çok yükselmiş imgesini yerle bir etmeye çalışanlardan bunun hesabını hukuk devleti çerçevesinde soracak olanlara oy verilecektir. Bu seçimlerde, toplumu bölmek, düşman kamplara ayırmak, Kürt barışını rafa kaldırmak, din ticaretiyle uluslararası finans imparatorlukları kurmak isteyenlere karşı oy verilecektir. Bu seçimlerde Türkiye halkına layık bir iktidar ve bir muhalefet oluşması için, edep ve saygı dairesinde siyaset yapılması için, insanların mahremiyetine dokunulmaması için oy verilecektir.
Değerli okuyucularım, seçimlerin hayırlı geçmesini yürekten temenni ediyorum. Türk halkının sağduyusuna güven, güvenenleri hiçbir zaman yarı yolda bırakmamıştır.