Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Yargı bağımsızlığı ve siyaset

Gündem durulmak bilmiyor.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu işleyişi hakkında, hükümetin önerdiği yasa değişikliği, yepyeni bir tartışmaya yol açtı.
Bu tür değişikliklerle, yargı bağımsızlığının yok edildiği, bunun AB standartlarına aykırı olduğu görüşleri ileri sürüldü.
Bu aşamada, bir hukukçu olarak iki önemli noktanın altını çizmenin bir ahlaki sorumluluk olduğunu düşünüyorum: Birincisi, söz konusu olan, yargının bağımsızlığını zedelemek ve yargıyı yürütmeye bağlamak girişimi değildir. Bunun gerçek açılımı, hukuk devleti içinde yeri olmayan bir örgütlenmenin, yargı bağımsızlığını "değişik bir otoriteye bağımlılık" haline getirmiş olması, bu yeni bağımlılık aracılığıyla da hükümete karşı geniş bir siyasi operasyon yürütmesidir. Bu gelişmeler ışığında, hükümetin almak için adım attığı önlemler, yargı içinde böylesi bir örgütlenmenin ortadan kaldırılması ve hukuk devleti işleyişi içinde, yargı atamalarının ve işleyişinin demokratik kurallar çerçevesinde gerçekleşmesinin sağlanması olarak okunmalıdır.
İkinci husus, "yargının bağımsızlığı" kavramı dünyada her demokratik toplumda herkesin hemfikir olduğu bir kavramdır. Buraya dek bir sorun olmaz. Ancak yargı bağımsızlığının nasıl sağlanacağı, tüm demokratik dünyada daima süren ve çözüm bulunamayan bir tartışmayı oluşturur. Hiçbir demokratik ülkenin yargı sistemi ve yargı bağımsızlığı önlemleri birbirine benzemez. Illinois Üniversitesi'nden Profesör Garupa ile Chicago Üniversitesi'nden Profesör Ginsburg'un 2009'da Berkeley Journal of International Law'da birlikte kaleme aldıkları makale, yargı bağımsızlığını koruyan sistemleri birbiriyle karşılaştırması açısından önemlidir.
Demokratik rejimler, yargı bağımsızlığını (genel anlamda yargıçların atanması ve görevden alınması usullerini) kurumsal bir kurgu ile dengelemeye çalışmaktadır. Fransa'dan Brezilya'ya, ABD'den Hollanda ve Federal Almanya'ya giden bir yelpazede, yargıçların temsil edildiği yüksek konseyler bulunmasına rağmen, nihai olarak atamalar demokratik biçimde seçilmiş yürütme erkince yapılır.
ABD'de, sistem bir hayli değişiktir ancak yargı erki, atamalar konusunda neredeyse hiçbir yetkiye sahip değildir. ABD Anayasa Mahkemesi üyeleri, Federal Temyiz Mahkemeleri ve Federal Bölge Mahkemeleri hâkimleri Anayasa'nın üçüncü maddesi uyarınca ABD Başkanı'nca aday gösterilir ve Senato çoğunluğu tarafından onaylanarak atanır. Görevden alınmaları Anayasa'da belirtilen soruşturma uyarınca Kongre tarafından gerçekleşebilir. Fransa'da hâkimler Cumhurbaşkanı veya Adalet Bakanı tarafından atanırlar, burada Yüksek Yargı Konseyi'nin de görüş belirtme hakkı vardır, ancak siyasi otorite, bu görüşe itibar etmek zorunda değildir. Atanan yargıçların görevden alınamaması önemli bir yargı bağımsızlığı garantisi olarak kabul edilmiştir.
Savcılar ise, Fransa'da bir "kamu avukatı" görevi üstlenirler. Yargıçlardan ayrı bir statüye sahiptirler, atanmaları ve görevden alınmaları Adalet Bakanlığı aracılığıyla yapılır. Avrupa İnsan Hakları Divanı, 10 Temmuz 2008'de "Medvedyev Fransa Cumhuriyeti'ne karşı" davasında aldığı bir kararla, Fransız sisteminde "savcının bir yargı otoritesi olarak kabul edilemeyeceği, çünkü yürütme erkine bağımlı olduğunu" saptamıştır. Buradan hareketle, AB normları çerçevesinde, savcı atamaları veya görevden almalarının "yargı bağımsızlığını zedeleme" olduğu görüşü de son derece temelsiz kalacaktır. Yargının bağımsızlığı şeffaflık, hesap verilebilirlik ve kamu vicdanında aklanma olarak gerçekleşir.
Bunun uygulaması ise, her demokratik ülkede değişik biçimler almaktadır. Türkiye'deki değişikliklerin de, vesayete karşı "demokratik bir işleyişin sağlanması ve sağlamlaştırılması" amacı taşıdığının ulusal ve uluslararası kamuoyunda açıklığa kavuşması büyük önem taşımaktadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA