Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

21'inci yüzyılda AB

Avrupa Birliği, yirminci yüzyılın son dönemine büyük başarılarla girdi. Sovyet tipi sosyalizm yıkılmış, AB kendi içindeki bütünleşmesini derinleştirmiş, bütün kıtada, hatta kıta ötesinde ülkeler ve halklar için referans haline gelmişti. Yegâne geçerli toplum projesi olma hissi, AB'yi daha da büyük hedefler koymaya itti. Bütün Orta ve Doğu Avrupa'nın eski sosyalist ülkelerine kapılarını açma kararı aldı. Böylelikle kıtanın büyük bir "Sovyet sonrası kaos" dönemine girmesini engelledi. 1993'te Maastricht antlaşması yürürlüğe girdi, üç sütundan oluşacak çok iddialı yeni bir bütünleşme sistemi oluşturuldu. Tek para birimine geçişin ikinci adımı atıldı.
AB, bir yandan, kuruluşunda ufkunda olmayan dışişleri ve güvenlik politikaları, adalet ve içişlerinde işbirliği gibi konuları da kapsayan çok geniş bir bütünleşme projesine dönüşmeye başladı. Bu sistemin iyi çalışabilmesi için kurucu antlaşmaları giderek daha fazla tadil etme ihtiyacı duydu.
1999'da fiilen, 2002'de de resmen tek para birimi Euro tedavüle girdi, üye devletlerin önemli bölümü tek para bölgesine dâhil oldular.
AB, bu önemli başarıları ve sağladığı istikrarı, 2000'de kabul ettiği Lizbon stratejisiyle taçlandırmayı hedefledi. 2010'da dünyanın en yenilikçi, en rekabetçi ve en zengin ekonomisi olacağını açıkladı.
İşler bu tarihten sonra iyi gitmemeye başladı. 2004'teki büyük genişlemeyle 10 yeni üye ülke alan AB, temel değişiklikler öneren "Avrupa Anayasası'nın" reddedildiğini gördü. Lizbon stratejisi 2005'te gözden geçirilse de, uygulamada tümüyle başarısız oldu.
Kopenhag kıstaslarını yerine tam getirmediği halde 2007'de üye yapılan Romanya ve Bulgaristan'da, beklenen demokratik gelişmeler yerine yolsuzlukların sürdüğü görüldü. En son darbeyi, 2009'da Yunanistan'ın ulusal muhasebe hesaplarında yaptığı tahrifat sonucu, iflasını uzun süre sakladığının ortaya çıkmasıyla aldı.
Euro bölgesinde bulunan bir dizi ekonomi, son derece zor durumda kaldılar ve borçlarını çevirebilmeleri için AB, yaklaşık 800 milyar Euro'luk bir kurtarma fonu oluşturmak mecburiyetinde kaldı. Güney Kıbrıs'ta yaşanan banka skandalı son noktayı koydu.
Bu başarısızlıklar döngüsünden çıkmak için AB, çok uzun süre tartışılan ABD ile serbest ticaret bölgesini gündeme getirdi. Kendisi de krizden yeni çıkmış olan ABD; bu teklifi kabul edince, görüşmelerin başlaması için ilk adımlar atıldı. Haziranda hem AB Bakanlar Konseyi, hem de Temsilciler Meclisi müzakerelerin başlaması için resmen karar verecekler.
Avrupa Komisyonu'nun yaptığı ekonometrik öngörü çalışmasına göre, transatlantik ticaret anlaşması sayesinde, 2027'ye kadar ortalama % 1.17 olarak hesaplanan büyüme hızının, 0.27 ila 0.48 puan artması bekleniyor.
Yani öngörülen büyüme, anlaşma sayesinde yüzde yirmi ila yüzde otuz arasında artış gösterecek. AB'nin şu anda cankurtaran simidi gibi bu anlaşmayı görmesinin temelinde bu öngörü yatıyor. Bu açıdan bakınca, Türkiye'nin de, AB ile ABD (ve Japonya/Güney Kore) arasındaki ticaret anlaşmasına taraf olmasının ve ekonomik büyümesini sağlama almaya çalışmasının önemi çok daha iyi anlaşılıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA