Dünyanın en eski ve en sevimli spor müsabakalarından biri olan Boston maratonu, acımasız biçimde kana bulandı. Böyle bir suikastı kimin neden yaptığı belli değil. Belli olduğunda da bir şey değişmeyecek, çünkü her kim yaptıysa, insanlığı en zayıf, en hassas yerlerinden birinden vurmuş olmasıyla kalacak.
İnsanların bir araya gelerek, evrensel bir dili konuşabildikleri nadir alanlardan biri spor faaliyetleri... Bir diğeri de müzik... Tüm ulusları bir araya getiren, herkesin benzer heyecanla seyrettiği büyük gösterilerin spor müsabakası ya da konser olması da bir tesadüf değil. Sporun dili evrensel, müziğin dili evrensel, çok sayıda sanat dalının dili evrensel, insanlara herkesin insan olduğunu hatırlatan çok önemli boyutlar...
İnsanları hayatlarından bezdirmek, topluma ve kurumlara inançlarını kaybetmelerini sağlamak için, her türlü terör hareketi herkesin en zayıf yerini bulur ve oraya vurmaya çalışır. Masum spor müsabakalarına, küçük çocuklara düzenlenen saldırılar bunların başında gelir.
Boston maratonunda bunların hepsi bir arada gerçekleşti. Maraton, diğer spor dallarının içinde, insanın kendi sınırlarını aşması için verdiği mücadeleyi en üste çıkaran daldır. Antik çağlardan kalan bir geleneğin yeniden yaşatılması, uzun süre "kadınların yapamayacağı spor" dalı olarak kalması, daha sonra kadın atletlerin çok başarılı biçimde yarıştıkları bir dal haline gelmesi, hepsi, maratonu diğer atletizm dalları arasında özel bir yere koyar.
Boston maratonunda hem yüksek düzey atletler, hem amatörler, hem de katılıp sadece birkaç kilometre koşan halk yığınları, yirmi binden fazla kişi bir araya gelip bir festival oluştururlar. Bu festivalin bitimine yakın iki bomba patladı, biri sekiz yaşında bir çocuk, üç kişi hayatını kaybetti, yüz elli kişiye yakın yaralı var. İnsanlık için olabilecek en güzel görüntü, iki adet bomba ile gerçek bir trajediye dönüştü.
İki ufak patlayıcı ile hayatı bir anda mutluluktan trajediye dönüştüren yaklaşımın adı terör...
Hiçbir haklılığı olmadığını herkes teslim ettiğinde bile, belki yok olmayacak. Ancak toplumun tüm yaşam sevincini öldüren, hayatiyetini ve umutlarını körelten, insanları en ilkel tepkilerine esir düşmeye mahkûm eden bu terörü, olması gerektiği gibi tanımlamak önemli: Terör bir insanlık suçu, siyasi hiçbir açıklaması yok... Bununla mücadele etmek için her şey denenmeli, hastalığı yok edecek her girişim desteklenmeli...
Türkiye'de toplum, terörden çok çekti. 12 Eylül öncesinde de, askeri darbelerde de, dağlarda da, kentlerde de insan kaynaklarımızın büyük kısmını, geleceğimizi kana ve silaha teslim ettik. Şimdilerde teröre Türkiye bütçesinden nasıl bir kaynak aktarıldığının hesaplarını yapıyoruz.
Dağlarda yeni bir Cahit Arf, bir Nâzım Hikmet, bir Cahit Sıtkı, bir Sait Faik öldürüldü mü? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz. İnsan sermayesi söz konusu olunca, kaybımızın hesabını tutamıyoruz. Terörü bitirmek için mücadele, bir siyaset sorunu değil, bir insanlık sorunu... Toplum olarak bunun ardında durmak gerekiyor... Terörle mücadele de, insanlığın kendisini sınadığı bir maraton gibi görülmeli.