Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

AB'nin yaptırım gücü gerçekten yok mu oluyor?

Başbakan, seçim zaferinden sonra son derece umut verici ve işbirliği isteyen bir konuşma yaptı, yeni bir anayasa ve çağdaş demokratik işleyiş için tüm siyasi partiler başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerinden destek ve dayanışma talebinde bulundu. Böylesi geniş bir seçim zaferini ve halk desteğini psikolojik rahatsızlıklara bağlama niyetinde olmayan herkes, bunun ciddi bir açılım olduğu değerlendirmesinde birleşiyor.
Balkon konuşması olarak tarih düşülen bu açılımı, geçen dönem kazanılan seçimler sonrası yapılan konuşmaya benzetenler ve tutulamayan sözlere atıf yapanlar da oldu. 2007 seçimlerinden sonra, AK Parti kapatma davaları ve Cumhurbaşkanlığı'nı sabote etme girişimleri de bu analizlerde genellikle unutuluverdi. Bu tür girişimleri unutmayan çok geniş (ve giderek genişleyen) seçmen kitlesi ise, açılımları daha doğru ve daha sağduyulu biçimde değerlendirmeyi sürdürüyor.
AB ile ilişkiler, yeni dönemde anayasa çalışmalarıyla paralel biçimde önemli bir yer tutacak gibi görünüyor. Başbakan, yeni bir kabine kurgusu geliştirdi, daha az sayıda, koordinasyonu çok daha kolay olabilecek bir yapı hazırladı. Bakanlıklar birleştirildi, hizmet bakanlıklarına dönüştürüldü, yardımcı bakanlıklar oluşturuldu. Bütün bunlar, ciddi bir reform gerçekleştirme ve yönetme iradesini gösteriyor.

AB reformların neresinde?

Yeni hükümet henüz belli değil, ancak Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Egemen Bağış, önemli bir açıklama yaparak 2013'e kadar tüm AB müktesebatını ikmal edecek hale gelmeyi hedeflediklerini açıkladı. 2023 tarihini ise üyeliğin gerçekleştirilmiş olacağı bir vade olarak gördüklerinin altını çizdi. Büyük bir AB bakanlığı tesis ediliyor. Bu bakanlığın son derece önemli bir görev yüklenebileceği konusunda analizler benzerlik arz ediyor. Gerek iç koordinasyon, gerek müzakereler açısından, bakanlıklar arası çok önemli bir ağırlığı olacağı kesin görünüyor.
Bu kadar ciddi bir yapılanma sizin aklınıza ne getirir? Benim düşüncem, AB konusunda yaz sonrası önemli adımların atılacağı ve bu çalışmaların giderek yoğunlaşacağı... Herkesin benim gibi düşünmediğini de bu vesileyle bir kez daha görmüş oldum. Resmi ağızlardan AB'nin Türkiye üzerindeki yaptırım gücünün kalmadığını, Türkiye'nin de uyum çalışmalarını genel ilkeler çerçevesinde gerçekleştireceğini açıklayan bir demeç gündeme düştü.
İktidarın en üst katmanlarından gelen mesajlarla çelişkili olan bu tutumu neye yoracağımı da hâlâ pek bilemiyorum. Belki AB içinde var olan durgunluğu sarsmak için ortaya atılmış bir tetikleyici görüş olabilir. Belki de yeni kurulacak olan AB Bakanlığı'nın işlerinin ne kadar zor olacağını hatırlatma amacı güdebilir. Her ne olursa olsun, Türkiye'nin AB uyum sürecinin yavaşlayacağını resmi biçimde ima etmek bana pek akıllıca bir taktik gibi gelmiyor.

Neden bütünleşme?

Neden gelmiyor? Eğer 500 milyar dolar ihracat hedefimize de odaklanmak istiyorsak, dünyanın ABD ile birlikte en sofistike, en rekabetçi pazarı olan AB iç pazarına olan eklemlenmemizi değil hafife almak, can simidine sarılır gibi sarılmaya çalışmak gerekiyor.
Bunu belki her ortamda yüksek sesle dile getirmek çok doğru olmayabilir, ancak üretimimizin performansı, yatırımlar, teknoloji transferi, demokratik standartların yükselmesi, bir enerji dağıtım merkezi olması gibi yaşamsal konuların hepsi, AB ile uyumu ve bütünleşmeyi artırmamızı gerektiriyor, bunu anlamak çok zor da değil...
Bu analizleri Türkiye'den biz yapabiliyorsak, AB içinde de bu gerçekleri görenlerin sayısı çok az olmasa gerek diye düşünüyorum. 1959'dan beri AB ile olan ilişkilerimizde zamanın lehimize çalıştığı belki yegâne dönemi yaşadığımızı bilmek ve ona göre kamuoyuna mesaj vermek daha faydalı ve daha inandırıcı olabilir.
Türkiye'nin de geleceği, AB'nin de geleceği, teknoloji üreten bu dev ekonomik ve sosyal bütünün çerçevesinde birbirlerine daha fazla yaklaşmak, daha olumlu biçimde tamamlayıcılıklarını kurumsal düzeye taşımakta yatıyor.
Bu konularda zihnimiz ne kadar açık olursa, ne kadar geleceğe güvenle ve rahat bakabilirsek, AB bütünleşmesini o kadar olması gerektiği yere koyabiliriz. Türkiye yükselen bir toplum, eğer AB içinde bir yeri varsa, mutlaka o yere ulaşacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA