Son üç aydır, Van'dan Diyarbakır'a, Adana'dan İzmir'e ve Bosna'ya kadar birçok yere gittim. İnsanlarla hemhal olduk, dertlerimizi konuştuk. Doğu ve Güneydoğu'da, barışın canhıraş şekilde sahiplenilmesine, Bosna'da Türkiye'nin dış itibarına şahit oldum.
Türkiye'de yaşanan büyük dönüşüm ve değişim, millet nezdinde sahipleniliyor.
İnsanlar, "müzmin mutsuzların" negatif ön yargılarına karşın, gelecek adına umut dolu! Yapılan iyi şeylerin takdir edildiğini, akan kanın durmasının memleketin havasını bahara çevirdiğini gördüm.
***
Fakat "Gezi olayları" bahanesiyle büyüyü bozmayı kendine görev belleyen bazılarının, geçmiş hastalıkları nüksetti.
Yıllarca millete "Bidon kafalı" diyen, "Çobanın oyu bizimkiyle eşit olabilir mi?" diye sinirlenen, "Göbeğini kaşıyan cahil halk, yol kenarında mangal yapıyor" diye söylenenler yine meydana çıktı.
Artık, Aziz Nesin'in sözlerine gönderme yaparak direkt olarak halkı cahillikle suçlamıyorlar. Şimdilerde "Cahil" suçlamasının bireylere indirgendiğine şahit oluyoruz.
Fakat her defasında "Cahil halk", temsil yetkisini, kendini aşağılayana değil de kendi evladına verince şimdi yöntem değiştirdiler.
***
Gazeteci, yazar, sanatçı, danışman olmanız fark etmiyor.
"Erdoğan düşmanlığı" hastalığına duçar olanlar için, Hükümet'e sövmeyen herkes ya "Yalaka", ya "Cahil" ya da ikbal beklentisinde bir "Dilenci!"
Dikkat edin. Hükümeti eleştirmek onları kesmiyor, illa ki "sövgü" de istiyorlar!
Öyle bir mahalle baskısı, öyle bir faşizm uygulanıyor ki, "Her şeyi savunabilir, herkesi sevebilirsin ama Başbakan Erdoğan'ı sevemezsin, Hükümet'in icraatlarını övemezsin!" deniliyor. Onlar gibi düşünmediğin an "Cahil" olmaman imkansız(!)
***
Bir kişinin, şiddete başvurmadan Hükümet'i eleştirmesi hakkıdır. Başbakan'ı sevmemesi, AK Parti'nin her şeyine karşı çıkması da en demokratik hakkıdır.
Aynı şekilde bir insanın Atatürkçü, Maocu, Apocu, Marksist vs. olması da normal. Fakat birisi "Tayyipçi" olamaz! Beyzadelere göre işte bu yasak!
***
20 milyonun üzerinde insan gidip oyunu AK Parti'ye vermiş. Ancak bu insanlardan beklenen iki yüzlülük. Yani oy verdikleri AK Parti'yi savunmamaları.
İradelerine sahip çıktıkları an, bazılarının gözünde "yalaka" damgası yiyen insanlara, en küçük "savunma" hakkı tanınmaması, hastalıklı bir psikoloji değil midir?
***
Onların gözünde, CHP Genel Başkanlığı yapmış bir insan "Objektif gazeteci"dir.
CHP Kongresi'nde yeni seçilen liderini sandalyenin üzerine fırlayarak avuçları patlayıncaya kadar alkışlayanlar da hem "objektif" hem de "gazeteci"dir. Çünkü adamın duruşu "net"tir.
Ancak Erdoğan'ın icraatlarını beğendiğini ifade eden bir gazeteci "subjektif" bile değil ancak "yalaka"dır.
Herkesten beklenen bu "net" duruş nedense AK Parti'nin icraatlarından hoşnut olanlarda esirgenmektedir.
***
Sokrates'in, Baldıran zehri içmeyi göze alarak yaptığı "savunma", milyonlarca insandan neyin karşılığında sakınılmaktadır? Anlamak mümkün değil…