4.5 yaşındayken annemi kaybediyorum. Hayal meyal hatırlıyorum onu. Ve acı bir anı daha. Çamaşır yıkarken Dicle'ye kaptırdığım ablam.
Acı tonu ağırlıkta bir yaşam. Peki okul hayatınız?
Bizim köyde okuyan sayısı da çok az. Bir abim var öğretmen. Diğer kardeşlerinin de elinden tutan bir abi. Sıra bana geldiğinde diğer kardeşlerim de birbirlerinin elinden tuttu. Üç abim öğretmen emeklisi. Diğer abim de mühendis.
ABLAMLA KÜRTÇE ANLAŞIYORUZ
Ya ablalar?
Ablalarım maalesef okuyamadı. O dönemde kadınların okumak için köylerinden uzaklara gidebilme gibi bir durumu yoktu. Halime ablam en büyüğümüz ve Türkçe bilmiyor. Onunla hâlâ Kürtçe diyalog kuruyorum.
Ablanızın bir yeşil kart meselesi vardı, epey konuşuldu o dönemde...
Benim en büyük ablam erken yaşlarda eşini kaybetti. Şu anda sadece 65 yaş üstü yaşlılık maaşı alıyor. O dönemde bir tartışma yaşanmıştı; "İnsan ablasına bakmaz mı" diye. Ben bu konulara girmem ama New York'ta çalışırken bir miktar birikim yapmıştım kendime. Türkiye'ye gelir gelmez ağabeyimin de teşvikiyle Yalova'da güzel bir daire aldım. Bir süre sonra Londra'ya gittim. Giderken abime dedim ki "Hepiniz emeklisiniz, maaşınız var fakat ablalarım fakir. Benim vekilim olarak buradan gelecek geliri, ilânihaye ablalarıma ver."
BAKANLIĞI AİLEM İÇİN KULLANAMAM Kİ
Fakat devlet diyor ki "Bir geliri olmayan fakirlere, ben genel sağlık sigortası kapsamında Yeşil Kart ile bakarım." Ablamın hiçbir geliri olmadığı, yaşlı ve dul olduğu için sağlık sisteminden yararlanmak için bir Yeşil Kart sahipliği söz konusu. O dönemde bu konu gündeme gelince ben de "Böyle bir konuyu insanlar nasıl istismar eder?" diye şoke oldum.
Evet bakan oldum ama benim derdim bu ülkeye hizmet etmek. Bu bakanlık mevkiini kendim için, ailem için bir sıçrama tahtası olarak görmek aklımdan dahi geçmez.
Aileniz sizinle gurur duyuyor mu?
Ortaokulu Batman'da İmam Hatip'te okudum. Sonra düz lise. Okul hayatımda genel anlamda başarılıydım fakat üniversiteye girdiğim 80'li yılların başında, hepimiz ya doktor ya da mühendis olmak istiyorduk. En son tercihim iktisattı. Ankara SBF İktisattan, derece ile mezun oldum.
"O okuldan mezun olan herkes kaymakam, vali oluyor" deniyordu. Ailemin de beklentileri yüksekti. Okul biter bitmez bir hocamın önerisi ile araştırma görevlisi olmaya karara verdim. MEB'in yurtdışı sınavlarını kazandım ve İngiltere'ye gittim. Babamdan izin ve helallik istemeye gittim. Babam yine tarla ve bahçe ile uğraşıyordu. "İngiltere'ye gideceğim müsaaden olursa" dedim. Babam, "Eğer oralara para için gidiyorsan gitme, hakkımı helal etmem" dedi. Sonra eline bir parça toprak alarak; "İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doldurur, tamahkâr olma, gitme. Gel burada ailene, köye, çevrene bir faydan olsun" diye konuştu. Uzun süredir bu sınavlara hazırlanıp kazandığımı ve gitmek istediğimi, benim için para değil ilim öğrenmenin önemli olduğu için gittiğimi ve geri geleceğimi söyleyince babam izin verdi.
Ve İngiltere'de müthiş bir başarı öyküsü ile karşılaşıyoruz?
İngiltere'deyken çok iyi imkanlarım vardı. Konum olarak da çok iyi noktaya gelmiştim. Ayrılırken 1.6 trilyon dolarlık bilançosu olan global bir bankanın Avrupa-Afrika ve Ortadoğu Araştırma biriminin başındaydım. Ama söz konusu ülkeme, milletime hizmet etmek olunca hepsini bırakıp döndüm.
İKİ DEFA VETO YEDİM
Başbakan mı davet etti sizi Türkiye'ye?
Aslında tek aşamalı değildi. Bu bölgeden sorumlu araştırma biriminin başkanı olduğum için sürekli diyaloglarım vardı. Bir gün Londra'dayken Sayın Ali Babacan aradı beni. "Sayın Başbakanımız'la tanışmak ister misiniz, biz Londra'dayız" deyince alelacele kaldıkları otele gittim. Uzun bir sohbet oldu.
2006'da Merkez Bankası için Başkan Yardımcısı olacaktım, Köşk'ten "veto" yedim. Sonra Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile ismimi Merkez Bankası Başkanı olarak Köşk'e gönderdiler. Yine veto yiyince kendi kendime " Türkiye defteri herhalde kapandı" dedim. 2007 seçimlerinden önce Başbakan ile tekrar bir araya geldim ve aktif siyasetin içine girdim.
VERGİLERİN BEŞTE BİRİ EĞİTİME GİDİYOR
Zor şartlarda büyüyen insanların içinden, her zaman sizin gibi başarı örnekleri çok çıkmıyor. Hep belli bir kesimin çocukları en iyi okullarda okur ve yükselirdi.
Şimdi bu durumda bazı şeyler değişiyor sanki?
Geçmişte bizim gibi insanların eğitime erişimi ve bir noktaya gelmeleri istisnaydı. Ama bu şimdi istisna olmaktan çıktı. Çünkü Hükümetimiz en büyük önceliği eğitime verdi. Şu anda bütçe gelirlerimizin 5'te birinden fazlasını yani yüzde 21.5'ini eğitime harcıyoruz. Yani vergilerin 5'te birini eğitime harcıyoruz.
Özellikle maddi imkânı yeterli olmayan ailelere biz hem sosyal yardımlaşma üzerinden destek veriyoruz hem de belli kriterleri tutan her öğrenciye nakit yardımı yapılıyor.
Özellikle de kızların okula gitmesini fazlalaştırmak için Sayın Başbakanımız ve Sayın Eşi çok büyük kampanyalar yaptı. Yanılmıyorsam bu kampanyalar sayesinde hiç okula gitmeyecek olan 300 bin kızımızı okula gönderdik.
"İKİMİZ DE ROL YAPMIŞIZ BİRBİRİMİZE"
Röportajın bu kısmında Mehmet Şimşek'in eşi Esra Şimşek'e dönüyorum.
Siz mimarsınız sanırım Esra Hanım?
Evet, peyzaj mimarıyım.
Nasıl tanıştınız Mehmet Bey'le?
Bizi Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey tanıştırdı. Bir mimarlık firmasında çalışıyordum sık sık Antep'e gidiyordum. Mehmet , Gaziantep Milletvekili idi. Ama hiç bilmiyordum kendisini. Siyasete karşı hiç ilgim yoktu. Maliye Bakanı'nın Mehmet Şimşek olduğunu da bilmiyordum.
Asım Bey, kafasında bizi uygun görmüş, yakıştırmış. Bir gün bana "kızım sizi Maliye Bakanımızla tanıştırmak istiyorum" deyince kim olduğunu bilmediğim için nasıl biri olduğunu sordum. "Çok efendi, çok iyi bir insan" dedi. Önce çekindim aslında, Başkan ısrar edince "tamam" dedim. Ama "söylemeyin sakın kendisine bari tesadüfi bir tanışma olsun, o bilmesin" dedim.
(Mehmet Şimşek araya giriyor)
Asım bey aynısını bana da yaptı. Bana geldi "çok iyi hanım hanımcık biriyle sizi tanıştırmak istiyorum" dedi, ben de "tamam ama sakın bilmesin" dedim, "tamam" dedi.
Sonra ne oldu?
Esra Şimşek: Biz geldik Ankara'ya tanışmaya ve ben çok rahatım, nasıl olsa Bakan bilmiyor meseleyi diye... Ve iş konuşuyoruz, projeleri anlatıyoruz Bakan beye. Meğer her şeyi biliyormuş Mehmet.
Peki şimdi teşekkür ediyor musunuz Asım Bey'e?
Evet çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok iyi bir insan Mehmet. Sağolsun Asım bey.
Ne kadar süre geçti tanışmanız ve evlenmeniz arasında? Ankara'da herkesin kulağı delik. Kimseye duyurmadan nasıl başardınız bunu?
Üç ay sürdü. Çok zordu bizim için aslında.
Mehmet Şimşek: Tanıştıktan sonra frekanslar tuttu ve bir ruh uyumu da olduğu için ben uzatmak istemedim. Böyle bir kültürden de geldiğim için hemen evlenmek istedik.
10 KİŞİYLE SİNEMAYA GİDİYORDUK
Sürekli gözlerin üstünde olduğu bir Bakan ile evleniyorsunuz, zor oldu mu süreç?
Esra Şimşek: Kendi başımıza bir yemek yiyemedik. Dışarıda sinemaya gidemedik. Çünkü o Maliye Bakanı ve hep yanımızda birileri vardı. Mesela sinemaya giderken 10 kişi falan gidiyorduk. Her ortamda kalabalık vardı bizi yalnız bırakmaya çalışıyorlardı ama yine hep birlikteydik. Zordu yani. Bir yürüyüşe çıkıyorduk 3-4 araba birden. Yürüyüş yaparken bile korumalar oluyor. Baktık bu çok zor oluyor, hemen nişanı yapalım dedik. Nişanlandıktan 3 hafta sonra evlendik zaten.
Şu an vakit ayırabiliyor mu Bakanımız size?
İnsanlar istedikten sonra evine de işine de yeterli vakit ayırabilir, yeter ki istesin. Ben de çok yoğun çalışıyordum. Evlendikten sonra ise Mehmet Bey işini bırakamaz. Ben fedakârlık yaptım, işimi bıraktım. Birbirimize, evliliğimize daha çok vakit ayırabilmek için.
Mehmet Şimşek: Aslında Esra Hanım'ın yaptığı büyük bir fedakârlık. Siyasette büyük sorumluluklar aldığınız zaman, vakit yönetimi çok önemli. Aile ile iş arasında denge kurabilmek çok önemli.
Mehmet Bey'le ilk tanıştığımızda ilk izlenimim makam kaygısı olmayan mütevazı bir insan olduğuydu. Bu özelliği çok hoşuma gitmişti. Aile yaşantısı ve çok şey görüp geçirmesi, çok şey yaşadığı halde manevi bağlarından, değerlerinden bağını hiç koparmamış olması etkileyici.
"HAYIR DUALARI İNŞALLAH ANNE-BABAMA DA GİDİYORDUR"
Mehmet Bey'in ailesiyle aranız nasıl?
Mehmet Bey'in kalabalık bir ailesi var. Batman'a gittiğimizde görüşüyoruz. Çok sık olmasa da fırsat buldukça görüşüyoruz. Hepsini seviyorum, onlar da bana karşı sevgi dolu.
Görümcelerinizle, eltilerinizle aranız nasıl?
Mehmet Bey annesiz büyüdüğü için bütün yengeleri, ablaları onu çocukları gibi seviyor, el üstünde tutuyorlar. Onu da beni de çok seviyorlar, hissediyorum bunu. Ben de onları çok seviyorum.
Mehmet Bey, tüm bu yaşananlar arasında, yetim ve öksüz olmak bazen yalnız hissettiriyor mu?
Çok şükür aile bağlarımız çok güçlü. Zaten Allah-u Teala da yakınlara akrabalara iyilik yapmayı, onlarla güçlü diyalog kurmayı emrediyor. Sürekli aklıma geliyor. Keşke annem babam hayatta olsa, keşke onlara hizmet etme imkanı bulsam diyorum kendime. Yaptığımız bu hizmetler dolayısıyla bir hayır duası alıyorsak inşallah anneme ve babama da gidiyordur bu.
"İKİZ BEBEK BEKLİYORUZ"
Mehmet Bey, kalabalık bir aileden. Çocuk için baskı geliyor mu?
Biz evlendikten sonra 3.5 yıl boyunca devamlı bize "Çocuk ne zaman?" diyorlardı. Batman'a her gittiğimizde ilk soru bu oluyordu. Mehmetler dokuz kardeş ve her kardeşin minimum 4-5 çocuğu var. Buradan sizlere de güzel bir haber verelim, "ikiz bebek" bekliyoruz.
Aa sahi mi kimse bilmiyor herhalde bu haberi?
3.5 yıldır çok güzel, mutlu bir evliliğimiz var. Çok şükür şimdi ikiz çocuk bekliyoruz. Kolay değil ama bu millete hizmet etmek büyük bir onur, büyük bir gurur benim için.
SABAH NAMAZININ ARDINDAN TENİS KORTUNA
Sosyal aktivitelere vakit ayırabiliyor musunuz?
Çok iyi bir film koleksiyonum var. 1000'e yakın film var ve yeni bir film çıktığında beraber sinemaya gidiyoruz. Kaçırdıysak DVD'sini alıp izliyoruz. Beraber tenis oynuyoruz. Ben Ramazan'dan önce istisnasız her sabah namazından sonra 2-3 saat tenis oynarım. Seyahati seviyoruz ama pek vakit olmuyor, fırsatımız olursa eş dost akraba ziyareti yapıyoruz.
KAYNAKLAR TERÖRE DEĞİL İNSANA GİDECEK
Çözüm sürecinin şu anda tahmin edilemeyen ekonomik getirileri de olacak mı?
Mehmet Şimşek: AK Parti Hükümeti Batı ile arayı hızla kapatıyorsa çözüm süreci ile birlikte Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusu Türkiye'nin batısı ile arayı hızla kapatacak. Ve bu ara kapanırken Türkiye dünyada yeni bir güç yakalayacak. Türkiye, 350-400 milyar dolarlık bir kaynağını terörle mücadeleye harcadı. Şimdi bizim bu kaynağı içerde eğitime, araştırma geliştirmeye, alt yapıya, sanayicimize istihdam için verdiğimizi düşünün. İşin en önemli boyutu ise "artık canların gitmiyor" oluşu.
Bu bazılarını rahatsız ediyor. Statükoyu koruma çabasında olan, değişimi menfaatine uygun görmeyen kesimler her zaman olacaktır. Türkiye'nin iç sorunlarla enerjisini tüketmek isteyen ülkeler var.
Bir şey anlatayım size: Bir ay önce Batman'a yaklaşık 40 civarında yatırımcıyı çağırdım. Çözüm sürecini yerinde görsünler diye. Çok yoğun olduğum için akşam 22.00'den sonra görüşebildik işadamlarımızla. O arada iş adamları kahveye gitmişler. O günlerde yoğun şekilde Gezi olayları yaşanıyor. Akşam işadamları kahvede "biz İstanbul'dan geldik, çözüm sürecine nasıl bakıyorsunuz, diye sorduk" dedi. Vatandaşın biri kalkmış demiş ki: "Burayı karıştırmaya geldiyseniz size hiç fırsat vermeyeceğiz, biz çözüm sürecini destekliyoruz. Gezi olaylarına da çok karşıyız, siz geri gidin İstanbul'a."
BUGÜNKÜ YAKLAŞIMLAR OLSA TRAVMALAR YAŞANMAZDI
Kürtlere yıllarca dillerini konuşması yasaklandı. Masum insanlar ciddi eziyetler gördü. Tam da çözüm sürecinin göbeğinde bir Kürt olarak ne hissediyorsunuz?
Sabah kalktığımda güne başlarken hiçbir zaman, ne geçmişte ne de bugün, kendimi etnik kökenimle tanımlamadım. Her zaman için yetiştiğim kültürümde yaratılanı Yaradan'dan dolayı çok sevdim. Yani önce insan. Her şeyden önce samimi bir Müslüman olarak ırkçılık, milliyetçilik asla itibar görmedi bende ve ailemde... Ama bölgede bir travma, büyük bir trajedi yaşandı.
Bugünkü yaklaşımlar olsaydı, yani kardeşlik, demokrasi, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde bu sorunlar yaşanmayabilirdi. Bu sorunları yaşamış biri olarak bu süreci çok önemsiyorum. Bin yıldır kardeşiz, farklılığımızı bir zenginlik olarak görmeliyiz.
Başbakan da Şerafettin Elçi Havaalanını açarken "Bu havaalanını yapmak bizim vazifemiz" dedi...
İşte bundan dolayı da bölge halkı Başbakan'ın samimiyetine güveniyor. BDP'nin bütün yıpratmalarına rağmen Başbakanımız bölgede inanılmaz saygın. Bölge halkı Başbakan'ın samimiyetine inanıyor.
Babam Hacca gitmişti. İlk defa köydeki eve radyo, teyp geldi. Geceleri damda yatarken o zamanlar Kürtçe yayın yasaktı. Yanlış hatırlamıyorsam Erivan'dan Kürtçe yayın yapan bir radyo kanalı vardı ve biz o radyo kanalını bulup sonuna kadar sesi açar dinlerdik, korkuyla ama... Çocuğuz ve başka bir dil bilmiyoruz. Şu an yanlış bilmiyorsam 30'a yakın Kürtçe yayın yapan TV ve radyo var. Türkiye ne bölündü ne zayıfladı. Bir an önce yeni, herkesi kucaklayıcı bir demokratik anayasaya ihtiyacımız var.
BDP kimilerinin söylediği gibi "Ne olmuş yani biz sizi zorladık siz de yaptınız bunları." şeklinde bir argümana meylediyor mu zaman zaman?
Kesinlikle itiraz ediyorum. AK Parti iktidar olmuş ve 10 gün sonra Olağanüstü Hal'i kaldırmış bu ülkede. Bu çok önemli, tam 10 gün sonra!
Sayın Başbakanımız sorunların kardeşlik hukuku içinde çözülmesi, ileri demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle çözülmesi noktasında samimiyetini göstermiş bir lider ve herkes ona güveniyor, inanıyor. Bölgedeki ümidin, umudun temel kaynağı da bu. Türkiye çözüm sürecinde başarılı olursa birçok ülke için birçok sorunun çözülmesinde de ilham kaynağı olacaktır.
Son 10 yıldır Türkiye ekonomide yakaladığı başarılı çıkışla birçok ülke için rol model, bir ilham kaynağı olarak görülüyor?
Türkiye ekonomide kim ne dersin ciddi bir başarı hikâyesi gösterdi. Son 10 yılda Türkiye, Batı ile en gelişmiş ülkelerle arayı hızla kapatıyor. Bir örnek vereyim: 2002 yılında AB'nin kişi başına milli geliri 100 Euro ise Türkiye'nin 36 Euro'ydu. Son 10 yılda 20 puan artırdık bunu ve yüzde 56'ya çıkarttık. Bakın 20 puan az değil. Bu şu demek: Türkiye bu istikrarı, güven ortamını, kardeşliğini pekiştirir ve devam ettirirse arayı 10-20 yılda çok hızlı şekilde kapatacaktır.
"DOĞU'DA İNSANLAR UMUT DOLU"
Çözüm süreci nasıl karşılandı Batman'da?
Güneydoğu'nun, Doğu'nun neredeyse tamamında hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun karşılaştığım herkeste bu sürece ilişkin inanılmaz pozitif yaklaşım var, geleceğe dair umut var. Geleceğe çok farklı bakmaya başladı insanlar ve bölgede çok büyük bir destek var. Uzun zaman sonra insanlar deyim yerindeyse huzurun tadına vardı. İlk defa son 10 yıldır bu ülkede hakikaten demokrasinin standartlarını geliştirerek kardeşlik hukukunu gözeterek çözüme yönelik bir irade ortaya konuluyor. Batman'a her gittiğimde "Bu süreci sabotaj çabaları olacaktır" diyorum ve Kürtçe anlatıyorum bunları. Biz kardeşiz bin yıldır beraberiz, kıblemiz aynı, kültürümüz aynı, inançlarımız aynı.
Ortadoğu'ya, Kafkaslara, Çin'e, Balkanlara, hatta Afrika'ya baktığınız zaman Türkiye gibi bir ülke göremiyorsunuz. Çok karmaşık bir sosyal, kültürel, etnik problemi , demokrasi ve hukuk devleti içerisinde temel hak ve hürriyetleri genişleterek, demokrasinin standartlarını iyileştirerek çözüme kavuşturmaya çalışıyoruz. Dünyada bu denli büyük problemleri bu şekilde çözmeye çalışan Türkiye'den başka bir ülke bilmiyorum ben.
VERGİ DENETİMİ, RUTİN İŞLEM
Son dönemlerde bazı şirketlere yönelik vergi incelemelerini Gezi olayları ile ilişkilendirenler oldu. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Biz yılda en az 50 bin vergi incelemesi yapıyoruz. Bu yıl da yapacağız. Gezi olayları oldu diye hiç kimse Maliye Bakanlığı'ndan herhalde büyük ve küçük mükelleflere vergi incelemesini durdurmasını bekleyemez. Böyle bir şey söz konusu olmaz. Dün Başbakanımız da söyledi. Türkiye de iş, aş üreten, vatandaşımızı istihdam eden, ülkemize katma değer üreten herkesin yanındayız. Hiçbir şekilde ayrıma tabi tutmayız. Bütün girişimcilerimize müteşekkiriz, hep yanlarında olduk.
Siyasi veya şu veya bu nedenle başka bir yaklaşım içine girmemiz söz konusu olmaz. Ama hiç kimse de dokunulmaz değildir. Bu son denetimin Gezi ile ilişkilendirilmesi doğru değil. Biz Türkiye'yi büyütmeye çalışıyoruz, kazanılan gelirde 76 milyonun hakkı hukuku var ve o hakkı gözetmek için zaman zaman vergi denetimi yapılır.