Zaman aktıkça neler görüyoruz neler. Sadece beklemek gerekiyor belki de. Sabır üzere olmak. Sabır, azimsiz olmaz ama. Zaten azim geleneğimizde sabra içkin değil midir? Sabır öylece durmak değildir, dik durmaktır!
***
Sabrettikçe Allah bize ne çok şey gösteriyor. Her şeyden önce davamızın ne kadar haklı olduğunu gözler önüne seriyor. Bize husumet besleyenlerin yalanları, iki yüzlülükleri gün yüzüne çıkıyor. Günden güne elimizdekilerin kıymetini biliyor, bizden neyi gasp etmek istediklerini daha iyi anlıyoruz.
***
Gezi kalkışmasının yaşandığı o buhranlı günlerde
Türkiye düşmanları hep bir ağızdan "
varol Twitter, çok yaşa Facebook" diye naralar atıyorlardı. Batılılar da Batıcılar da "
sosyal medya" ve "
demokratik devrim" arasında akla ziyan analojiler kuruyorlardı.
Sosyal medya sayesinde ne çiçekler açıyor, ne devrimlere ramak kalıyordu, ah!
Birçok yerde işleyen dinamiğin Gezi'de de işlemesi düşünülüyor, bunun için muazzam kaynaklar aktarılıyordu. Milyon dolarlık sosyal medya kampanyaları havalarda uçuşuyordu.
Maksat, Türkiye'de bir yönetim değişikliği meydana getirmekti. O günlerde bizlerin, bu ülkenin yerli ve milli aktörlerinin en çok karşı çıktıkları, adeta çırpındıkları şey, sosyal medyadaki güdümlü yalanlardı.
Başka ülkelerde yaşananlar Türkiye'de yaşanmış gibi paylaşılıyor, halk galeyana getirilmeye çalışılıyordu. O çaba, o günden bugüne devam etti. Türkiye düşmanları, bu ülkeyi bölmek için sosyal medyayı hunharca kullandılar, hiçbir etik kaygı taşımadılar.
***
Bunları niye anlattım? Şimdilerde Batı'da ilginç bir eğilim var. Sosyal medyaya kahretme eğilimi. Meğerse bu sosyal medya demokrasiyi tehdit ediyormuş. Hadi bakalım!
Oysaki sosyal medyada dolaşan yalan haberler, dünya liderlerinin karşı karşıya kaldığı en büyük siyasi problemlerden biriymiş. Dikkat dağılıyormuş, dikkat! Hem bu sosyal medya olmasaymış Avrupa'da aşırı sağ bu denli yükselmezmiş. Sözü çok uzatmayayım,
isteyenler Economist'in son sayısına baksın. Ben
keyifle okudum!
***
Alın size bir başka örnek. Geçen ay, aynı anda iki ayrı coğrafyada birbirine pek benzer birer siyasi macera yaşandı. Biri
Ortadoğu'da, öteki Avrupa'da. İki özerk bölge, bağımsızlık ilan etmeye kalktı. Bunun için güya
referandum yapıldı.
Irak'ta
Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin ayrılığı, yeni bir devlet kurması söz konusu olduğunda Batı, en liberal libaslarını kuşanıp çıktı karşımıza. Batı medyasında Kuzey Irak'ın "
bağımsız bir Kürt devleti" haline gelmesinin yararlarından bahsedildi. Çok da korkacak bir şey olmadığından, Batı'nın Kürtleri desteklemesi gerektiğinden, Türkiye, Irak ve
İran'ın abartılı tepki verdiğinden dem vuruldu. Bu süreçte "
Kürtlerin de bir devlet kurmaya hakkı var" argümanı, hadi daha net söyleyelim propagandası yüksek sesle dillendirildi.
Benzer bir macera
İspanya'da yaşandı. Katalan bölgesi bağımsızlık ilan etmek için referandum yapmaya kalktı. Yer yerinden oynadı. Avrupa Birliği ayağa kalktı, "
İspanya'nın toprak bütünlüğü" hatırlandı. Ulus-devlet düzeninden,
devletin egemenlik hakkından vs. söz
edildi. Bu coğrafyanın toprak bütünlüğü söz
konusu olduğunda vurdumduymaz kör Ayvaz
kesilenler, işin ucu kendilerine dokununca derhal
habbeyi kubbe yaptılar.
Yedik mi, yine yemedik! Ancak onlar yılmıyor, yedirmek için uğraşıyorlar. Sahiden de abdestsiz sofuya namaz dayanmıyor!
***
Ne demiş bir büyüğümüz. Adalet her şeyi yerli yerine oturtmaktır. Zulüm ise bir şeyi yerine değil, bir başka yere koymaktır.