"Bağımsızlık talepleri gibi bölgede yeni krizler, çatışmalar ortaya çıkarabilecek adımlardan uzak durulması gerekiyor. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'ni bu doğrultuda başlattığı girişimden vazgeçmeye davet ediyorum." Cumhurbaşkanı Erdoğan, salı günü BM Genel Kurulu'nda sarf etti bu sözleri.
Erdoğan bu sözlerle Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kuzey Irak'ta önümüzdeki pazartesi gerçekleştirileceği söylenen "bağımsızlık referandumu"na nasıl baktığını ortaya koydu.
Bütün dünyaya bu konunun bir müzakere yahut pazarlık konusu olmadığını gösterdi.
Türkiye'nin kaygısı başından itibaren açık ve net: Bu referandum bölgeyi çok daha istikrarsız hale getirecek, yeni çatışmaların fitilini ateşleyecek. Bölge fanatizmin ve terörizmin yaygınlaşacağı, dış müdahalelerin yoğunlaşacağı bir coğrafya halini alacak.
Kuzey Irak ve Türkiye arasındaki ticari, ekonomik ve siyasi ilişkiler telafisi mümkün olmayan şekilde hasar alacak. Defalarca ifade edildiği üzere Türkiye'nin en temel meselesi Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması... Eğer Irak'ın toprak bütünlüğü zarar görürse, zaten giderek içinden çıkılamaz bir hal alan Suriye denklemi daha da çetrefil bir hal alır.
Burada, ABD'de görüştüğüm isimlerin kahir ekseriyeti "ne var canım, Kürtlerin de bir devleti olsun" havasında. Başkan Trump "liberal uluslararası düzen"den şikâyetçi olsa da Ortadoğu politikasını emanet ettiği aktörler "liberal uluslararası düzen"e iman etmiş aktörler.
Obama'nın prensleri ve prensesleri sahada arzı endam etmeye devam ediyor. Bu sürecin perde arkasında Obama yönetiminin Türkiye'ye karşı bundan 4 yıl önce başlattığı "yıpratma savaşı"ndan bir türlü vazgeçmek istemeyen derin Amerika var.
Bu noktada Türkiye'nin burada, New York'ta kararlığını net biçimde göstermesi gerekiyor. Hiç kuşkusuz bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Trump'la yapacağı ikili görüşmesinde Kuzey Irak'taki referandum konusunda Türkiye'nin kaygılarını net olarak dile getirecektir.
İngiliz Times gazetesinin ifade ettiği gibi bu bağımsızlık referandumu karşımıza iki "siyasi artık" çıkaracak.
"Bağdat'ta giderek küçülen rejim ve kuzey Irak'ta kuşatma altında, bocalayan bir proto devlet." Öyle anlaşılıyor ki birileri tam da bunu istiyor. Oyunu kuran o birileri de, onların oyununa gelenler de Türkiye'nin ikna edilebilir olmadığını bir noktada görecek. Fakat umarız o noktada iş işten geçmiş olmaz. PKK'nın siyasi kolu HDP'nin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Rusya merkezli Sputnik Kürdistan isimli gazetede "Güney Referanduma Doğru" başlıklı bir yazı kaleme almış. Demirtaş yazısında PKK'nın Kuzey Irak'taki referanduma dair gerçek görüşünün ne olduğunu gözler önüne sermiş. Şunları söylemiş Demirtaş:
"Kürt halkının toprakları üzerinde kaderini tayin etme hakkı var. Buna karşı çıkmak doğrudan ırkçılıktır.
Bağımsızlık Kürt halkı için analarının sütü gibi helaldir.
Herkesin de bu iradeye saygı göstermesi gerekir."
Demirtaş'ın bu sözleri Türkiye'nin bu projeyi niçin bir tehdit ve siyasi komplo olarak algıladığının en açık delillerinden biri.
Türkiye karşıtları gün sonunda, Kuzey Irak'ı Barzani ekibinden de, İran'a müzahir gruplardan da arındırıp terör örgütü PKK'ya peşkeş çekmenin derdindeler.
PKK, bunu anladığı için bu sürece destek veriyor. Ne zaman ki PKK terör örgütü Batı'ya çağrıda bulundu ve "Erdoğan ve AKP'yi devirmek istiyoruz. Erdoğan bizi yenerse Türkiye'de demokrasi isteyen herkesi mağlup edebilir. Onun rüyalarının gerçeğe dönüşmesinin önündeki en büyük engel biziz" deyip açıktan yardım istedi işte o noktadan sonra önü açıldı.
Önce Suriye'de, şimdi Irak'ta PKK'nın önü açılmaya çalışılıyor.
İşte o nedenle dikkati elden bırakmamak ve mücadeleden vazgeçmemek şart!