İslam coğrafyası üzerindeki şeytani hesapların sonu gelmiyor.
11 Eylül sonrasında her türlü zulmün reva görüldüğü bir coğrafyadan bahsediyoruz.
Önce savaş ve işgal dalgası geldi.
Ardından terör furyası.
Sonra bölünmüş devletler, yükselen radikalizm ve fanatizm.
Peşi sıra mezhep çatışmaları...
Amerikan işgali ile başlayan, Amerika'nın çekilmesiyle yeni bir boyut kazanan bir kriz bu.
Arap baharı sonrasında kriz daha da derinleşti.
Kitlesel katliamları, yıkılan şehirleri, büyük göç dalgalarını izler, onlara alışır olduk.
***
Bu şeytani hesapların, yaşanan bu acı olayların Türkiye'ye faturası da ağır oldu.
Birbirinden farklı terör örgütlerinin yoğun saldırılarına maruz kaldı. Uluslararası alanda yalnızlaştırılmaya çalışıldı.
Batı'nın yıpratma savaşına muhatap oldu.
Fakat ne olursa olsun bölgesindeki o anafora çekilemedi.
Türkiye, birliğini dirliğini korumayı başardı. İstikrarını muhafaza edebildi. İç savaş planlarını boşa çıkardı. Zor bir süreçten geçerek bugüne geldi.
***
Türkiye, bu zor süreçte önemli dersler de aldı.
Sadece tek bir aktöre sırtını yaslayarak dış politika üretemeyeceğini gördü.
Başkasına güvenerek bölgesinde büyük risklere giremeyeceğini anladı.
Suriye krizinde Türkiye tam anlamıyla ihanete uğradı.
Bu ihaneti farkettiğini muhataplarına ilettikten sonra bu kez doğrudan kendisi saldırıların hedefi oldu.
Buradaki milat 2013 yılının Mayıs ayıdır.
O tarihten sonra Türkiye ve Mısır'da yönetim değişikliği meydana getirmek için düğmeye basıldı. Mısır'da başarıldı, Türkiye'de başarılı olunamadı.
Bir yandan çok kan kaybetti Türkiye.
Fakat öte yandan direnci arttı, bu süreçte öğrendikleriyle, geliştirdiği kapasiteyle yeni krizler karşısında daha donanımlı hale geldi.
***
Bugün Katar'a yönelik bir izolasyon ve dışlama stratejisi ile karşı karşıyayız.
Katar, Türkiye'nin müttefik olarak gördüğü, iyi ilişkileri olan bir ülke.
Türkiye'nin izole edilme çabalarına belli oranda karşı çıkmış, Türkiye'ye destek olmuş bir ülke Katar.
Katar
"teröre destek veren ülke" olarak gösterilmeye çalışılıyor.
Bunun
"yersiz ve haksız" bir itham olduğu, bölgesel ve
küresel bir iktidar mücadelesinin
yansıması olarak Katar'ın hedef
alındığı ortada.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan,
"Katar'ın bir terör zanlısı olarak tavsif edilmesini çok ağır bir itham olarak görüyorum. (...) Burada farklı bir oyun oynanıyor ama bu oyunun arkasında kimler var, henüz onu tespit edebilmiş değiliz" dedi. Ve
"bölgenin daha da karışması, gerilimin yükselmesi, tansiyonun artması için fırsat kollayanların umutlarını birlikte boşa çıkarmalıyız" diye de ekledi.
Erdoğan bir yandan Katar'a destek verirken, öte yandan birkaç gündür, diplomasi ve diyalog kanallarını kullanarak krizin çözümüne katkıda bulunmaya çalışıyor. Türkiye, Katar'a yönelik yıpratma savaşına karşı çıkmalı.
Ancak tam da birilerinin hesapladığı gibi
"Türkiye-Katar ekseni" gibi sanal bir çerçevenin içine hapsedilmemeye dikkat etmeli, krizin diğer aktörleriyle ilişkilerini sürdürmeye özen göstermeli...