Türkiye bir yandan terörle, istikrarsızlaştırılma girişimleriyle mücadele ederken, bir diğer yandan daha çok büyümeye, kalkınmaya, refahını artırmaya çalışıyor.
Bu, Türkiye'nin çevresine etki etme kapasitesiyle ilişkili. Çünkü Türkiye, bu zaman ve zeminde çevresindeki gelişmeleri sadece izleyerek kendi güvenliğini, ekonomik büyümesini, toplumsal birliğini ve siyasal istiklalini temin edemez.
Özne olarak sahada olması, bir yandan diplomasinin araçlarını, diğer yandan sert güç unsurlarını devreye sokması gerekiyor.
En büyük zorluksa Türkiye'nin bütün bunları devletini yeniden yapılandırırken sürdürmek durumunda olması. Diplomasinin yürütücüsü Hariciye'nin de, sert güç politikalarını hayata geçirecek olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de hızla ve etkin biçimde yeniden yapılandırılması gereken bir noktadayız.
Bu yeniden yapılandırma Türkiye'nin istiklali, istikrarı ve istikbali için olmazsa olmaz bir unsur. Mesele, sadece FETÖ tehdidinden emin olmak, FETÖ'nün zayiatını gidermek de değil. Bu, önemli bir gündem olsa da, her iki kurumun da Türkiye'nin güncel ihtiyaçlarına uygun biçimde güçlendirilmesi ve dönüştürülmesi gerekiyor.
***
Evet,
her iki kurumun da çağdaşlaştırılması, modernleştirilmesi ve etkinliklerini artırması Türkiye için bir zorunluluk. Soğuk Savaş döneminin reflekslerinden bütünüyle kurtulmaları, kurumsal asabiyelerini ikinci plana atmaları ve Türkiye'nin çevresindeki bu büyük dönüşümde ülke çıkarları lehine müdahil olmaları icap ediyor. Elbette siyasi iradeye tabi olarak. Fakat siyasi iradeyi de sahanın bilgisiyle besleyerek...
Yeni bir dünyada, giderek sertleşen bir küresel siyaset ortamında yol aldığımızı söyleyip duruyoruz. Kuralları, kurumları, teamülleri henüz oluşmamış bir dünyadan bahsediyoruz. Geleneksel Batı hegemonyasının sarsıldığı, yerine henüz bir başka hegemonik düzenin geçmediği bir dünya var karşımızda.
Sadece Batı dünyası ile Doğu dünyası arasında bir mücadele yok. Aynı zamanda Batı dünyasının içinde de çok ciddi mücadele var. Batılı devletlerin içinde, modern tarihte eşine az rastlanır türde kıran kırana bir iktidar mücadelesi var.
Devletler arası mücadele yanında giderek artan oranda asimetrik savaş unsurlarının devreye girdiğini görüyoruz. Terör, bundan böyle kolay kolay Ortadoğu'ya atfedilecek, Batılılar için dışarıdan seyredilecek bir olay olmayacak. Ne yazık ki terör günden güne daha çok küreselleşecek.
***
Önümüzde hayati sorular var. ABD ve İngiltere yeni bir koalisyona mı öncülük ediyorlar? Almanya'nın 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana hiç olmadığı kadar kendi güvenliğine yatırım yapacak olması ve bir ordu kurma çabası içine girmesi Avrupa'yı, Türkiye'yi nasıl etkileyecek? Fransa ve Almanya arasında yeni bir ittifak mümkün mü? Türkiye'nin Avrupa'da İngiltere, İtalya, İspanya ile birlikte bir hat oluşturma imkânı var mı?
Avrupa-ABD ilişkilerinin geleceğinde Rusya'nın rolü ne olacak? ABD-Almanya gerilimi dünyayı nereye götürür? Çin'in ABD karşısında Avrupa'yla, ABD'nin Avrupa'yı tahrik etmek için Rusya'yla yeni bir ilişki geliştirme çabası Türkiye'yi nasıl etkileyecek?
"
Korumacılık"tan bahseden Batılı aktörler liberaller küreselleşme söyleminin yerine yeni bir küreselleşme anlatısı koymaya, liberal müdahalecilik yerine muhafazakâr müdahalecilik anlayışını ikame etmeye çalışan aktörler olabilir mi?
Senin cevabın ne mi diyorsunuz? Bazen doğru sorular sormak, acele cevapları ortaya serpiştirmekten çok daha mühim diyorum.