Bir "cadı avı" lafıdır gidiyor.
"FETÖ ile mücadele adı altında muhalefetin susturulduğu" iddia ediliyor. 15 Temmuz'dan hemen sonra "ne darbe, ne diktatörlük" diye naralar atmışlardı. O naraları atanlar bugün "cadı avı yapılıyor, muhalifler tasfiye ediliyor" diye yaygara yapıyorlar.
Bir kez daha "diktatörlük" göndermeli siyaset analizleri yapıyorlar!
Kitabın ortasından konuşalım.
Ortada bir "cadı avı" yok. Memleketimize McCarthizm falan da gelmiş değil. Bakın ne oldu?
"Cadı avı yapılıyor" diye yaygara yapanların diktatör diye işaret ettikleri kişi yani Cumhurbaşkanı Erdoğan FETÖ'yle mücadelede yapılan hatalara dikkat çekti.
"At izi it izine karışıyor", "dikkatli olunmalı" diye uyarıda bulundu.
Evet benim de bizatihi tanık olduğum örnekler var. FETÖ ile ilişkisi olmayan, 15 Temmuz'da devletinin, milletinin yanında duran insanlar asılsız ihbarlar yüzünden mağduriyet yaşayabiliyor. Bu süreçte devlet içinde eski Türkiye refleksiyle hareket eden aktörlerin cehaletinin de payı büyük.
FETÖ'yü bir dini grup olarak gören ve her dini grubu potansiyel FETÖ olarak telakki eden bir zihniyet önümüzdeki günlerde çok daha ağır mağduriyetlerin yaşanmasına yol açabilir. Bir başka unsur da, devlet ve toplum içindeki etkisi henüz bütünüyle kırılamamış olan FETÖ'nün kumpas kabiliyeti. Bana soracak olursanız, halihazırda "at izinin it izine karışması"nın hâlâ en önemli gerekçesi bu kumpas becerisi.
Bundan tam bir buçuk yıl önce "Dost Acı Söyler" başlıklı bir yazı yazmıştım.
Paralel devlet yapılanmasının (PDY) kabuk değiştirdiğini, devletin bunların yeni strateji ve taktikleriyle gerektiği gibi mücadele edemediğini, geriden geldiğini ve ön alamadığını söylemiştim.
Beş gerekçe saymıştım:
1) Bu yapının devletle imtihanı yeni değil ve devlet karşısında pozisyon ve söylem değiştirme kabiliyetini hafife almamak gerek.
2) Karşımızda uluslararası alanda örgütlendirilmiş "yarayışlı bir yapı" var.
3) Bu yapı Türkiye'de mevzi kayıplar yaşasa da, hâlâ devlet içindeki birimleri sayesinde "yıkıcı" niteliğini koruyor.
4) Liderinin hiçbir şartta sorgulanamaz oluşu ve mağduriyet söylemiyle iç dayanışmasını tahkim eden bu yapı giderek daha irrasyonel ve öngörülemez hale geliyor.
5) PYD'nin çift dilli yapısı ve esnekliği her gün yeni bir kılıkta karşımıza çıkabilmesine imkân sağlıyor.
Ek olarak bir başka hususun da altını çizmiştim.
PDY'nin kendisine karşı yürütülen mücadeleyi ahlaki olarak sakatlamaya çalıştığını ve bu konuda da ciddi tecrübeye sahip olduğunu ifade etmiştim. Bu çerçevede "paralel" sözcüğünün içeriğinin boşaltılarak, gelişigüzel bir itham halini almaya başlamasında bizzat bu yapının mücadeleyi sakatlama gayretinin etkisi olduğunu belirtmiştim.
Bu hatırlatmayı yapmamın iki nedeni var. İlki geçenlerde CNN Türk ekranlarında, "cadı avı masalı"nın terennüm edildiği bir programda bir zat, "Cumhurbaşkanı konuşmadan muhafazakâr camiadan hiçbir gazeteci konuşmuyor, konuşamıyor" mealinde bir laf etti. Ona kapak nevinden paylaşayım istedim. (Hem o zat araştırsın bakalım Cumhurbaşkanı Erdoğan, hangi gazeteci ağabeyimizin hangi sorusu üzerine bu cümleyi sarf etmiş!) İkinci gerekçe de şu: Ne yazık ki bir buçuk yıl önce bu yapıya dair tespitlerimin önemli kısmı devletin 15 Temmuz'dan sonra yürüttüğü yoğun mücadeleye rağmen geçerliliğini koruyor. Dikkati elden bırakmamak şart.
Buradaki en önemli husus, mücadelenin sağlıklı biçimde sürdürülmesi. Unutulmaması gerekir ki "at izi, it izine karışıyor" uyarısı mücadelenin daha sağlıklı biçimde yürütülmesi için söylenmiş bir söz, mücadeleyi inkıtaya uğratmak için değil...
Bayramınız mübarek olsun.