Soruyu net soralım: PKK ve bileşenleri neden büyük bir hırsla saldırıya geçmiş durumda? PKK niçin kendi verdiği kayıplara aldırış etmeksizin terör saldırılarına bu denli hız veriyor?
Evet PKK 19 Temmuz'dan bu yana gerçekleştirdiği eylemlerle birçok askerimizi, birçok sivil vatandaşımızı şehit etti. Fakat bu süreçte kendi tarihinde vermediği kadar ağır kayıplar verdi. Buna rağmen PKK neden geçmişteki gibi davranmayı, geri çekilmeyi düşünmüyor?
Bu sorunun cevabı PKK'nın yeni dönemde uyguladığı yahut kendisinden uygulaması istenen stratejide gizli. Bundan üç gün önce HDP'ye siyasi komiserlik yapsın diye kurulan DTK'nın başına yerleştirilen Hatip Dicle isimli şahıs "daha kanlı, şiddetin artacağı bir döneme girileceği" yönünde bir açıklama yaptı. Bu yeni döneme hazırlanılması gerektiği çağrısında bulundu. Ve her zaman olduğu gibi "Abdullah Öcalan" kartını oynadı. Kendisiyle görüşemediklerini, sağlığından, hapishane koşullarından endişe duyduğunu belirtti.
Öte yandan HDP sorumlusu Selahattin Demirtaş kendi takipçilerine "her an sivil bir direnişe hazır olunmalı" talimatını verdi. Geçmişte birçok kez yaptığı gibi halkı isyana teşvik etti, bir iç savaş ortamı oluşması için kendince katkı sundu. İçeride böyle konuşan Demirtaş, bir Alman gazetesine verdiği söyleşide de "PKK'yı bir terör örgütü olarak görmediği"ni açıkça beyan etti. Fakat daha da ilginci o da Öcalan kartını oynadı. "PKK'yı silah bırakma konusunda sadece Öcalan'ın ikna edebileceği"ni savundu.
Bu söylemler PKK'nın yeni dönemde bir iç savaş ortamı oluşturma stratejisiyle birebir alakalı. "Bunun neresi yeni, PKK bunu 14 Temmuz 2015'ten, yani 'devrimci halk savaşı başlatıyoruz' dediği günden bugüne hayata geçirmeye çalışmıyor mu" diye sorabilirsiniz elbette. Fakat şu hususları göz önünde bulundurmamız şart.
PKK bundan bir yıl önce yeni bir terör furyası başlattığında Suriye'nin kuzeyinde ciddi siyasi ve lojistik imkânlar elde etmişti. DAİŞ'le mücadele propagandası etrafında hatırı sayılır bir uluslararası meşruiyet çerçevesi kazanmıştı. Ve Türkiye'de öyle ya da böyle bir siyasal belirsizlik söz konusuydu. PKK bu ortamda kendince bir "psikolojik üstünlük" duygusu ve "hırçınlık"la hareket etti.
Şu anda PKK'da bu "psikolojik üstünlük" hissiyatının zerresi yok. Fakat PKK'nın hırçınlığı devam ediyor. Bunun nedeni, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine başlattığı harekât. Bu harekâtla Türkiye bir yandan PKK'nın elinden DAİŞ'le mücadele retoriğini aldı. Öte yandan Suriye'nin kuzeyinde gasp ettiği stratejik noktalardan bir bir çekilmek zorunda kalıyor. Buna ek olarak PKK kendisini konsolide eden bir hükümete ve bütün unsurlarıyla ortak bir tehdit algısına sahip bir devletle karşı karşıya kalmış durumda.
PKK ve bileşenleri şu anda bu cendereden ancak ve ancak ülkeyi iç savaş ortamına çekerek kurtulabileceğini düşünüyor. Suriye'nin kuzeyinde Türk silahlı kuvvetleri başarılı operasyonlar yaptıkça PKK misilleme yapıyor. TSK ve Özgür Suriye Ordusu DAİŞ'e karşı mevzi kazandıkça PKK içeride saldırıya geçiyor.
Eğer ki FETÖ 15 Temmuz'da başarılı olsaydı PKK büyüme ve toprak koparma gayretiyle fiilen yaşanan iç savaşı tırmandıracaktı. Bugünse PKK, sadece Türkiye'de değil, Suriye'de de yok olmamak adına ülkeyi iç savaşa sokmaya gayret ediyor.
Bunun için örgütlü olduğu her alanda yoğun çaba içinde. PKK'nın "sözde sivil" dostları da kolları sıvamış vaziyette. Uzaklara gitmeye gerek yok, Cumhuriyet gazetesine bir bakın mesela.
PKK, bu süreçte bir yandan milletin motivasyon duygusunu, öte yandan devletin organizasyon kapasitesini zayıflatmak istiyor. Ne var ki karşısında bu kez oynanan oyunu gören, o oyunun arkasındaki şer şebekelerini teşhis edebilen bir millet var!